30 Mart 2012 Cuma

Pazılı börek, arapsaçı otu ve seramik bıçaklarım

Otlu börek... Özellikle Egeliyseniz çook otlu börek yemişliğiniz vardır. Türlü türlü otlarla yapılır börekler, ısırgan, pırasa, maydanoz, ıspanak, pazı, arapsaçı, dereotu... Böreğin içine envai çeşit otu ekleyebilirsiniz, yaratıcılığı size kalmış. Ve en önemli özellik , ki bence bu böreğe asıl tat katan şey bütün malzemelerin çiğden konulmasıdır. Malzemeleri doğrar, zeytinyağını ekler ve güzelce harmanlarsınız.


 Şahsen çok takıldığım bir konu da yeşillikleri, sebze ve meyveleri doğrarken onlara temas eden metal bıçağın vitaminlerini alıp götürmesiydi. Benim için bir yemeğin lezzetli olması kadar besin değerlerini koruması da çok önemli. Bunun için bir süre plastik bıçak kullandım ama ergonomik olmaması kullanımı zorlaştırıyor, hem de her şeyi onunla kesemiyorsunuz. Sonra seramik bıçakları keşfettim, uzun süre inceledim. Tek bir bıçağa verilebilecek o kadar parayı fazla buldum ve "bir gün mutlaka " diyerek ayrıldım hep yanından. Akabinde 14 şubatı fırsat bilen eşim, beni inanılmaz mutlu etti, set halinde 3 tane bıçak konduruverdi elime. Bu kadar mutfak ve ev düşkünü olunur, o kadar mutlu oldum ki anlatamam. O günden beri metal bıçaklarımı hiç kullanmadım. Bakteri oluşumuna izin vermemesi, çok keskin oluşu, hafifliği, vitamin ve besin değerlerine dokunmaması tam aradığım özellikler.


Ürünün şef, doğrama ve soyma olmak üzere 3 tane birbirinden kullanışlı bıçağı var. Güzel de bir kılıfı. Önemli olan bu bıçakları metal yüzeylerle buluşturmamak, keskinliğine zarar verebilliyor.
Sıra geldi, bu bıçaklarla kesilen ve böreğe tat katan otlara. Çok bilinmeyen arapsaçımız var. Arapsaçı aynı dereotuna benziyor.Yabani rezene olarak da bilinen bu otun özellikle mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi geldiği biliniyor, aynı zamanda  idrar söktürücü, gaz giderici, bağırsak yumuşatıcı, iştah açıcı ve kandaki üreyi düşürücü daha bir çok özelliği var. Genelde yumurta ile kavrularak yenir ama ,ben bu kez böreğe ekledim, çok da güzel oldu.


Gelelim ana malzeme pazıya. Ispanağınkine çok yakın besin değeri bulunan pazı C vitamini, demir ve folik asit açısından çok zengin.Malum ıspanak mevsimi geçti artık, pazarda hala var ama hepsi kocaman oldular. Onun yerine şu dönem bolca ve taze bulunan pazıyı öneririm. 
Pazılı börek için malzemeler:
  • 5 adet yufka ( marketlerden alınan yufkaları tavsiye etmem, varsa bildiğiniz ve işi yufka yapıp satmak olan dükkanları tercih edin.)
  • 2 su bardağı süt
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 1 yumurta
  • 2 bağ pazı
  • yarım bağ maydanoz
  • yarım bağ arapsaçı
  • 4-5 dal pırasa (pırasanın yeşile bakan kısımlarını kullanın, küçük küçük doğrayarak. eğer yoksa büyükçe bir kuru soğanı yağda kavurarak malzemeye ekleyebilirsiniz.soğan yada pırasanın çok olması böreğin lezzetini artırır.)
  • 200 gr beyaz peynir( lor da konulabilir yada varsa çökelek peyniri, hepsi de yakışır otlu böreğe)
  • tuz, pulbiber
  • zeytinyağı
Ot konusunda özgürsünüz aslında, yani evinizde ne varsa yakışacağını düşündüğünüz koyabilirsiniz. İllaki buradaki malzemelerin aynısı olması şart değil yani.
Yeşillikleri ince ince doğrayın. Peyniri rendeleyerek ilave edin. Üzerine biraz zeytinyağı, tuz ve biberini ekleyip harmanlayın. 
Başka bir kapta yağı, yumurtayı, sütü çırpma teliyle güzelce çırpın. Ben sıvı karışımı biraz bol tutuyorum, böylece daha yumuşak ve lezzetli oluyor böreğimiz.
Fırın tepsisine yağlı kağıdı yayın. Üzerine yufkanın bir tanesini tepsiyi ortalayacak şekilde koyun, kenarları dışarda kalsın. Dışarda kalanları en son bohça gibi böreğin üzerine saracağız.
İlk katın üzerine sıvı karışımdan bolca ekleyin ve yayın. Bu sıvı yayma işlemini her kat için gerçekleştirin. 2 yufkayı(yufkaları elinizle bölerek küçültebilir, tepsiye yerleştirebilirsiniz) bu şekilde tepsiye koyduktan sonra iç malzemesinin yarısını ekleyin ve yayın. Üzerine bir yufkayı da sıvı karışımı kullanarak yerleştirdikten sonra bu kata da iç malzemesinin kalan yarısını ekleyin. Aynı işlemleri uygulayın. En son olarak ilk koyduğumuz yufkayı bohça şeklinde üstüne kapatın. Böreği bu aşamada dilimlere ayırın ve üzerine kalan sıvı karışımı dökün. Bu şekilde 1- 2 saat bekletirseniz daha başarılı bir börek elde edersiniz. 
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında yarım saat kadar pişirin. Üzeri kızardığında böreğiniz pişmiş  ve servise hazır demektir. Afiyet olsun. 



29 Mart 2012 Perşembe

Izgara şişte et

Mangal yakmak ve mangalda bişeyler pişirebilmek bir sanattır bana göre, takdir ediyorum. Öyle ateşli, dumanlı ve hatta riskli şeyler hiç bana göre değil. Bu işi zevkle üstlenen biri var bizim evde, sevgili eşim. Gerçekten seviyor mangal yakmayı. "Ya boşver şimdi onunla mı uğraşacaksın" dediğimde,  "nolucak canım hallederim ben hemen şimdi" diyor ve yakıveriyor ateşi. Gerçekten de mangalda pişen herşey daha bi lezzetli oluyor. Balık, tavuk, kestane, asma yaprağında hamsi... İlk kez böyle bişey yedim ve gerçekten lezizdi. Asma yaprağının ekşiliği hamsiye geçmişti, şanslıyım galiba bu konuda ve daha bir çok konuda...
Ve tabi hava şartları bazen izin vermez terasta mangal yapmanıza. O zaman da çareler tükenmez, gerçek mangal tadını veremez ama sonuçta lezzetli bir et yemiş olursunuz.
Eğer bir gece önceden marine işlemini uygularsanız etinizi istediğiniz yumuşaklıkta yemeniz mümkün. 



 Marine için:

  • 4 diş sarımsak(rendeleyin yada varsa havanda dövün)
  • yarım su bardağı süt
  • yarım su bardağı zeytinyağı
  • biberiye (bende kurusu var,kendim toplayıp kurutmuştum, heryerde var zaten artık. siz tazesini bulabilirseniz onu koyun) 
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • tuz, karabiber
Bu karışıma küçük parçalar halinde doğranmış 400 gr eti bir gece önceden yatırın. Ben genelde yağsız olduğundan dana eti kullanıyorum, ama kuzu etiyle yaparsanız mükemmel olur. Ayrıca şuna hiç katılmıyorum ki marine edilmiş ve iyi pişirilmiş bir et kokmaz. Uzmanlara göre en sağlıklısı da  kuzu etiymiş . Yine de sevmeyeni de seveni de çok. Ben sadece varolan önyargıya karşıyım, yoksa herkes herşeyi sevecek diye bir kaide yok. 
Marketlerde satılan bambu şişlerden alabilirsiniz bu iş için. Yada varsa evdeki metal şişlerinizi kullanın. Etleri şişlere dizin, ızgaranın üzerine koyun. Fırını en yüksek sıcaklığa ayarlayın. Benimki maksimum 280 yapıyor örneğin. Bu noktada size bir önerim olacak. Malum alt kısma etin yağı, suyu filan akar, o sıvı giderek kurur ve çıkartması çok zor olur. Bunun için fırın tepsinizin üzerine yağlı kağıtlardan koyun ve üzerine ızgarayı yerleştirin. Bu durumda tüm akanlar kağıtta kalacak, tepsiye bile düşmeyecektir. Eğer yağlı kağıdınız yoksa da fırın tepsisine biraz su koyun, yıkamanız yine kolaylaşır.






Etlerinizi çevirerek pişirin.( fırınınız turboysa buna gerek yok, orta katta pişirin etleri. ancak fırınınız turbo değilse etleri en üst kata yerleştirin ve arada bir kez çevirin yeter.)




Yanında güzel bir yeşil salata ve yağsız pişirilmiş patatesle nefis olur. 11 aylık kızınız ısırarak yemeye bayıldığından ısıra ısıra yer etini şişten. Afiyet olsun. 

28 Mart 2012 Çarşamba

Mercimekli bulgur pilavı

Naz ek gıdalara geçtiğinde buldum bu pilavı. Ben öyle 6 ay bekleyemedim kızıma bişeyler tattırabilmek için. Doktorumuz 1 yıl süresince Naz' ın ek gıdalara geçmeden gelişimini sürdürebileceğini, sütümün ona çok iyi geldiğini söylüyordu. Hatta son kontrolümüzde bi miktar iştahının azaldığını, diş çıkardığını söylediğimde "bırakın azalsın iştahı" demişliği var. Her ay beklenenden daha fazla kilo alıp, gelişimini ikiye katlaya katlaya, büyük bir hızla büyüyor benim güzel sıpam. Maşallah benim bebeğime...
Sonuç olarak Naz 4,5 aylıkken şeftaliden, üzümden, yoğurttan ufak ufak tattırmaya başladım. Sonra sebzelerle tanıştırdım onu, hiç şunu yer mi, bu gaz mı yapar diye telaşlarım olmadı. Bu durum kendim için de geçerli. Ne yesem süt yapar, ya sütüm azalırsa diye dertlenmedim, bu konuda hiç de sorun yaşamadım. En güzel süt yapıcı sudur bence, tatlılara yumulmayın süt yapacak diye. Size kilo olarak geri dönmekten başka işe yaramaz. Bir de bulgurun sütü  nasıl artırdığını yadsımamak gerek. Hem de nasıl...
Velhasıl ilk başlarda yaptığım çorbalar çok minik öğünler oluyordu. Patatesin, havucun dörtte biri, soğanın ince bir dilimi vs... Kalan malzeme ziyan olmasın diye bir gün böyle bir pilav denemem oldu. Sonuç: Evdeki tüm aile bireyleri tarafından silip süpürme...


Daha önce baklagilleri haşlayıp, porsiyonluk dolaba attığımdan bahsetmiştim. Böylece hemen yapabiliyorsunuz bu pilavı. Ve lütfen dikkat, dondurucudan çıkardığınız hiç bir ürünü dışarda bekletmeyin. Ya hemen koyun tencereye, yada buzdolabında beklesin. Ben hemen çözülsün diye güneşe koyanları bile biliyorum. Onu yemeyin artık daha iyi... 
Pilavın malzemeleri ise şöyle:

  • 1 orta boy patates
  • 2 orta boy havuç
  • 1 büyük soğan
  • 1 çay bardağı haşlanmış yeşil mercimek
  • 1 su bardağı pilavlık bulgur
  • Tereyağ+ zeytinyağı
  • 2  su bardağı su

Tencereye yağınızı koyun ve küçük küçük doğradığınız soğanları kavurmaya başlayın. Patatesleri ve havucu soyun ve onları da küçük küpler halinde doğrayın. Yalnız her zaman yaptığınız küplerden biraz daha küçük küpler yapmanızı tavsiye ederim. Daha sonra onları da atın tencereye ve kavurmaya başlayın.



İyice kavrulduktan sonra yeşil mercimekleri ve ardından yıkanmış bulguru atıp kavurmaya devam edin. Kavurma işlemi sona erdiğinde 2 bardak suyu ilave edin, ocağın altını kısarak kapağını kapatın ve pişmeye bırakın. Ben bulgur pilavı yaparken oda sıcaklığında su kullanıyorum, bu şekilde yaptığım pilavları daha başarılı buluyorum.Aynı durum pirinç pilavı için geçerli değil tabi.


15- 20 dakikalık bir dinlenmenin ardından pilavınız hazır. Afiyet olsun.


Kızımın keçeden kapı süsü



Ne kadar hızlı geçiyor zaman, daha dün gibi karnım burnumda, sırt ağrılarıma yenilerini ekleye ekleye bunlarla uğraşışım. İnatla, daha iyisi, daha güzeli, en güzeli olsun diye çabalayıp durdum o son günlerimde.İnatçıyımdır biraz ben, üç kişilik ailemiz içinde herkes gayet inatçı, o da ayrı mesele.
Bebek odamızı çilekten almıştık, baby safari modelini. Dolayısıyla hayvanlardan yola çıktım ben de.Tek tek hepsini çizdim, kestim, yapıştırdım ve sonuç bu. Tabi bu sonuca gelmeden geçirilen süreçte yalnızca benim emeğim ve azmim yok. Malum Marmaris'te yaşıyorsanız öyle herşey elinizin altında olmuyor. Bazen çok basit şeyleri bulması bile hayal oluyor. "Onu buralarda bulamazsın abla!" Peki neden, nerelerde bulabilirim o zaman?
 Hamileyken yürüyüşe çıktığımız bir gece canım fena halde boza çekmişti. Büyük, küçük tüm marketleri gezdik,tüm kuruyemiş ve pastaneleri dolaştık. "Boza mı, o ne, nasıl bişey?, Alkollü içecek mi abi?" şimdi hatırladığım birkaç cevap...Ben "tamam hadi boşverelim " dedikçe eşim boşveremedi, o akşam epey aradık. Sonuç bulunamadı, bozasız kalındı. Allahtan sonrasında İzmir' e gitmemiz gerekti de içildi rahatlandı.
Kapı süsünü yapmak için de gereken en önemli ve yapıştırıcıyı saymazsak tek malzeme keçe. Aman Allahım, o da bi imkansızmış. Aramalarım sonuç vermedi. Neyseki benim süper bi arkadaşım var İstanbul'da. Her acımda, mutluluğumda yanımda olan, mesafelerin bizi ayıramadığı, zor bulunan türden bi güzel insan. Yine hemen yetişti imdadıma. Bi çırpıda yollayıverdi keçelerimi.





  Kızım odasını seviyor, orada vakit geçirebiliyor ve birinci ayını doldurduğundan beri odasında uyuyor. 








 Bebek sepetimiz babaanne yapımı. Ben daha farklı bişeyler hayal etmiştim ama sağolsun emek vermiş, uğraşmış, yapmış. Güzel de olmuş, ellerine sağlık. 



Vee sepetin içini dolduran kızımın bebek şekerleri. Yerinde duramayan annesi 7. ayında kalktı, hasretinden yandığı İzmitlere gitti, orada yaptırdı bu şekerleri. 








26 Mart 2012 Pazartesi

Terbiyeli tavuk suyu çorbası


Hastalandığınızda, kendinizi biraz bitkin hissettiğinizde içilen tavuk suyu çorbası şifa olur insana, iyi gelir. Evde yapılan ve gerçekten de iyileştirici etkisi olan çok lezzetli bi ilaçtır adeta. Eskiden tek müdavimi eşimdi, şimdi kızım da çok seviyor bu çorbayı. Ağzını kaşıktan önce kocaman aça aça bitiriyor koca kaseyi. "Ohh" diyor annesi de ,"şifa olsun kızıma" . Gerçekten de şifa oluyor. Ne eşim, ne kızım ne de ben hiç hasta olmadık bu yıl. Beslenmenize biraz dikkat etmek, kendinizi boşlamamak çok önemli, hepsinin de yolu mutfağınızdan geçiyor aslında.

Ben haşladığım tavukları didiklerken birileri de o sırada, o tavukları mideye indirmekle meşguldü. Yarasın kuzuma, afiyet şeker olsun.
Malzemeler:
  • 1 adet kemikli göğüs eti yada 2 adet tavuk budu
  • 1,5 lt su
  • 1 yumurta sarısı
  • yarım limon suyu( ben biraz ekşisini hissetmeyi seviyorum o yüzden 1 limonun tamamını kullanıyorum, siz de damak zevkinize göre limonu artırabilirsiniz.)
  • 2 yemek kaşığı un
  • 1 çay bardağından biraz fazla tel şehriye
  • tuz
Tavukları haşlamak üzere tencereye koyun. Üzerine 1,5 lt suyu ve tuzu ilave edin. Tavuklar haşlanınca içinden alın ve didin. Didilmiş tavuk etlerini ve tel şehriyeyi kaynamakta olan tavuk suyuna ilave edin. Bu arada unu, yumurtayı ve limon suyunu çırpma teli ile güzelce çırpın. Kaynayan tavuk suyundan ilave ederek terbiyenin ılımasını sağlayın. Şehriyeler piştiğinde çorbaya terbiyeyi ekleyin. Bu işlemi yaparken çorbayı çırpma teliyle karıştırın ve terbiyeyi azar azar ekleyin. Bir taşım kaynadıktan sonra ocaktan alın ve servis yapın. Seviyorsanız karabiberi unutmayın, tat katar.  



Elmalı ıslak kek





   Tatlıyla aramın çok iyi olduğundan bahsetmiştim daha önce. Kek de severim,sünger gibi yumuşacık, nemli ve özellikle de sıcak kek severim, fırından yeni çıkmışken yemeye bayılırım. Çok çeşitli kek denemelerim mevcuttur.  Bu kek de  elma, ceviz ve tarçının muhteşem buluşması...Nemli, yumuşak ve mis kokuyor.Evde günlerce beklemiyor, kolayca tükeniyor, çünkü çok hafif .
 Bazı temel kurallar vardır kek pişirmede. Malzemelerin sıcaklığı önemli mesela, hepsi oda sıcaklığında olmalı, öyle dolaptan çıkarıp kırdınız mı yumurtayı olmaz. Unu, karbonatı yada kabartma tozunu elemelisiniz mutlaka. Kalıbı yağladıktan sonra unlarsanız kek kalıptan daha kolay çıkar. Çırpma işlemi önemli, havalandırarak, bütün malzemeler birbirine iyice karışana kadar, bolca çırpmalı. Bir de çırpmanız bittikten sonra hemen kalıba dökmeli ve bekletmeden fırına sokmalısınız. Fırın her zaman olduğu gibi önceden ısıtılmış olmalı. İlk 20 dakika fırının kapağı hiç açılmamalı aynı zamanda, kekiniz ne kadar kabarsa da sönüverir hemen...


Herşey hazırsa başlayalım kekimizi yapmaya.



  • 3 yumurta
  • 2 su bardağı şeker
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 3 su bardağı un
  • 1 paket vanilya
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 4 su bardağı elma rendesi( 4 büyük boy elmaya denk geliyor, elmayı bol tutun ve mümkünse robotta rendelemeyin, elde rendeleyince suyu çıkıyor ve kek daha başarılı oluyor)
  • 1 su bardağı ceviz
  • 1 tatlı kaşığı tarçın



Oda sıcaklığındaki 3 yumurta ile 2 su bardağı şekeri çırpın. Şeker tamamen yumurta ile karışınca 1 su bardağı sıvı yağı ekleyin ve çırpmaya devam edin. Başka bir kapta unu, tuzu, vanilyayı, tarçını ve karbonatı eleyerek koyun ve karıştırın. Unlu karışımı sıvı karışıma ekleyin. En son  rendelediğiniz elmalarla cevizi ekleyin ve karıştırın. Önceden ısıtılmış 175 derece fırında 40 dakika pişirin. Pişip pişmediğini bıçak yardımıyla kontrol edin.
Ben üzerine bir de çikolata sos yaptım. Bu şart değil tabi, benim evde fazlaca çikolatam vardı, lezzet katmerlensin istedim. Çikolata sosunu nasıl yaptığıma gelince, 80 gr çikolatayı bir kabın içine kırdım ve benmari usulü erimesini sağladım. Erimeye başladıkça kıvamını süt ile ayarladım. Çikolata tamamen eridiğinde , kıvamı da yeterli geldiğinde ocağın altını kapattım ve sosu kekin üzerine döktüm. Afiyet olsun.


Elmalı kekini yiyen ve mest olan Naz...



24 Mart 2012 Cumartesi

Krep ve yeşil zeytin salatası

Kahvaltısız güne başlanmaz bizim evde. Atlanmaması gereken en önemli öğündür çünkü.  Okula giderken kahvaltı yapmak istemediğim zamanlar annem "yemezsen kafan çalışmaz, anlayamazsın öğretmenini"  derdi. Hemen yumulurdum yemeğe, kafam çalışmalıydı çünkü benim, okumalı, derslerime çalışmalı, başarılı olmalı ve annemi hiç üzmemeliydim... Alışkanlık elbette, o günden bugüne hiç değişmedi, kahvaltısız çıkılmadı evden.
Haftasonu kahvaltıları daha özeldir bizim için. Hafta içi daha acele ve standart olarak hazırlanan menünün dışına çıkılır ve daha farklı şeyler yapılır. Bunlardan bi tanesidir krep, en rağbet görenlerinden bir tanesi...Yapanı da üzmez, yormaz, gayet kolaydır. Yalnızca ocağın altını çok açmamak lazım, çok açarsanız o yuvarlak şeklini vermeniz zorlaşır, az ateşte pişerse daha kolay ve tam istediğiniz gibi alır şeklini. Bir de krep hamurunu ne kadar çok çırparsanız o kadar güzel olur krebiniz. Bunun için varsa blendırınızı kullanabilirsiniz, daha kolay olur. Benim krebimin bu kadar sarı olduğuna, omlet gibi durduğuna  bakmayın, ben köy yumurtası kullanıyorum, o yüzden yumurtalı ürünlerim biraz daha sarı duruyor.






Malzemelere gelince:

  • 2 yumurta
  • 5 kaşık un( kaşıklarınız tepeleme dolu olsun)
  • 1 su bardağı süt

Bu malzemelerle 5 tane krep çıkıyor.Yalnız benim krep tavam biraz büyük, daha küçük olanlarda 6 tane çıkarabilirsiniz. Bütün malzemeleri güzelce çırpın. Tavaya çok az sıvıyağ ekleyip, iyice ısındığından emin olduktan sonra bir kepçe hamuru dökün. Tavayı sağa sola hareket ettirerek hamuru yaydıktan sonra altını üstünü güzelce pişirin. Şimdi bunun yanına nefis bir de salata tarifim var, kahvaltılık bir salata. Antakya' da yemiştik ve tanıştığımız anda ben vuruldum bu lezzete. Denemenizi tavsiye ederim.






 Yeşil zeytin salatası:

  • 1 çay bardağı yeşil kırma zeytin( çekirdekleri ayıklanmış)
  • 1 çay bardağı ceviz ( cevizleri asla robottan geçirmeyin, elinizle kırın yada bir bıçaktan yardım alın, cevizler ağza gelmeli çünkü)
  • nar ekşisi
  • zeytinyağı
  • yarım limon suyu
  • 9- 10 dal maydanoz
  • 2-3 tane yeşil soğan
  • tuz
  • isot
  • 1 yemek kaşığı biber salçası

Soğanları ve maydanozları ince ince doğrayın. Bütün malzemeleri bir kaba koyun ve güzelce karıştırın. Hepsi bu kadar, ortaya çıkan lezzet sizi şaşırtacak kadar yoğun ve iştah açıcı olacak. Herkese iyi bir hafta sonu diliyorum.





23 Mart 2012 Cuma

Tava ekmeği

 Sabah gelen paketi alan anne ağlamaya başlar. Mama sandalyesinde oturan ve kahvaltısını henüz tamamlamış olan Naz şaşkın şaşkın annesine bakmakta, durumu anlamaya çalışmaktadır. Oysa anlayamaz, ne kadar istese de anlayamaz annesini, henüz anne olmadan. Annelik böyle garip, böyle salya sümük, öyle de harika birşey çünkü. Milupadan gelen paketin üzerinde "1. doğum günün kutlu olsun" yazmaktadır sadece. Bu tek bir cümle anneyi alıp çook başka yerlere götürmeye yetmiş de artmıştır bile.
Bu sabah gerçekleşen bu olay bu ara sık tekrarlanır oldu. Kızım yakında bir yaşına basacak ve ben buna inanamıyorum. Ne zaman büyüdün annecim sen...Ne çabuk geçti senle zaman, ne kadar güzel geçti...

Hamur bile yoğuruyoruz artık birlikte. Naz' a bir parça hamur veriyorum, elinde eviriyor, çeviriyor, inceliyor da inceliyor. Sonra sıkmaya, elinde oynamaya başlıyor sıpam. Anne de bu arada ekmeği kıvama getiriyor. Dinlenmeye bırakınca da anne kız balkonda (yaşasın artık balkon sezonunu açtık biz. masayı sandalyeyi attık dışarı, havalar ısındı çok şükür) meyve keyfi yapıyoruz.


Gelelim tava ekmeğinin malzemelerine:

  • 4 su bardağı un
  • bir buçuk tatlı kaşığı kuru maya
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 2 çorba kaşığı bal
  • 1 bardak+4te 3 bardak ılık su
  • 2 çorba kaşığı zeytinyağı
Un, tuz ve mayayı bir kaba koyun ve karıştırın. Ardından yağı, balı ve suyunu ekleyin ve 7-8 dakika yoğurun. Hamurunuz kolay şekil alabilen yumuşak kıvamda olmalıdır. Hamurun üzerine nemli bir bez örtün ve ılık bir yerde 1 saat dinlenmeye bırakın.




1 saat dinlenen hamuru tezgaha alıp biraz daha yoğurun. Yuvarlak şekil verip yağlanmış kelepçeli fırın kabına koyun. Ilık bir yerde üzerini örtmeden 1 saat daha dinlenmeye bırakın.


O aradan kafayı uzatan, tüm gayretiyle sandalyeye çıkmaya ve olaya dahil olmaya niyetlenen, benim vazgeçilmez yamağım, meraklı miniğim seni çok seviyorum.



Hamurunuzun kabarıklığı yeterli geldiyse üzerine bıçakla 1 cm derinliğinde çizgiler çizin ve 10 dakika da böyle bekletin.
Önceden ısıtılmış 200 derece fırında 50 dakika pişirin.


Benim en sıklıkla yaptığım ekmek olur kendisi. Ayrıca fırından çıkıp biraz ılıklaşınca tereyağı ve peynirle çok güzel olur. Tokken bile hayır diyemezsiniz, tecrübeyle sabittir.   

Fırın poşetinde bezelyeli kebap

Acil durum yemeklerimden biridir benim. Çok zamanım yoksa yanına bir pilav ve ayranla harika bir misafir menüsü olabilir. Şanslıysam önüne bir de çorba yetiştiririm, süper olur. Patatesi, havucu doğra, diğer malzemelerle buluştur ve at fırına, bu kadar. Bu arada diğer yemeklerini de yapabilirsin o pişerken. Bir de eğer mevsim yazsa,işte o zaman bu malzemelerin içine patlıcanı da eklersin, off... Tam yeme de yanında yat durumu yani.


  • 250 gr dana eti ( kuşbaşı doğranmış dana etinin ikiye bölünmüş halini tercih edin, bunu kendiniz de yapabilirsiniz)
  • yarım yemek kaşığı biber salçası
  • yarım yemek kaşığı domates salçası
  • 5 diş sarımsak
  • zeytinyağı
  • tuz, kekik, karabiber, pulbiber, köri
  • 2 yemek kaşığı soya sosu
  • 2 orta boy patates
  • 2 orta boy havuç
  • 1 küçük kase bezelye ( benim yine yazdan dolaba attığım bezelyelerim var)
Dana etine biber ve domates salçasını, minik minik doğranmış sarımsağı, zeytinyağını, tuzunu ve baharatlarını ( bu yemeğe lezzetini baharatları veriyor bunu unutmayın) ve soya sosunu ekleyip güzelce harmanlayın. Eti bir kenara alın. Eğer vaktiniz varsa et bu şekilde biraz dinlenebilir.Vaktiniz yoksa çalışmaya devam. Bu arada patatesleri ve havucu soyun. Küp küp doğrayın. Etin üzerine patatesi, havucu ve bezelyeleri ekleyin ve tekrar bu karışımı harmanlayın.



 Fırın poşetini ( her marka fırın poşetini almayın, en başarılısı "cook " markasıyla satılanı) unlayın. Unlama işlemi sayesinde malzemeler poşete yapışmaz ve daha güzel kızarmasını sağlar. Etli karışımı koyun poşete. Poşeti de bir fırın tepsisinin üzerine yerleştirin ve güzelce yayın ki daha çok malzeme yüzeye çıksın ve yemeğin daha çok yeri kızarsın.


Son olarak poşette 3- 5 hava deliği açın. Önceden ısıtılmış 250 derece fırında 40 dakika pişirin. Yanında mutlaka ayran ve pilav tavsiye ediyorum. Afiyet olsun.  




22 Mart 2012 Perşembe

Kızımın düğmeli resim çerçevesi


Bir insan neden heyecan duyduğunuz, sevinçle kavrulduğunuz bi durum karşısında "amaan Allah aşkına, benim internete girecek zamanım mı var?" der, hayırlı olsun demek yerine. Yada neden siz canınızla uğraşırken o illaki üstünüze üstünüze gelir, hep aynı "ama iyi niyetimden..." bahanesiyle. Ve neden 5 yıldır sizi tanıyan bu insan hala size "şey" diye hitap eder, kocaman,  6 harfli, 3 heceden ibaret, kolay söylenebilen bi adınız varken ....
Oysa çok daha  kolay olacak biraz gülümsese etrafına, hayata.
Kimse için kötü bir düşünce beslemez, kimseye kıyamaz, kin tutamaz, "Allah herkesi korusun, herkes mutlu olsun"larla yaşarım. Hiç de zararını görmedim böyle yaşamanın, Allah hiç zorda bırakmadı beni, hep en iyisi, en güzeliyle buluşturdu. Hep verdi. Günün birinde en kıymetlimi aldı o başka. Herşey dört dörtlük olmuyor bu hayatta. Veren Allah alıyor da aynı zamanda.  
Şunu bilmeli insan, hayat çok kısa. O yüzden doya doya yaşamak, tadını çıkarmak lazım. Allah herkesin kalbine iyi duygular versin.
O kadar kolaydır ki benim mutlu olabilmem. Pazardan aldığım mis kokulu çilek, yolda gördüğüm bir öğrencimin bana "merhaba öğretmenim " demesi, parmağıma konan bir uğur böceği şanslı hissetmeye yeter kendimi.Bu kadar kolay yani... Hayat çok basit çünkü, bi gün varsınız, bi gün yok...





 Bahçemden (terasımızda kurduğumuz bitki cumhuriyeti yani) topladığım salatalık birkaç malzeme. Nasıl da güzel kokuyor soğanı, sarımsağı, nanesi.



Ve benim yaramaz kızım, bir gülüşü dünyalara bedelim. Sabah mutsuzluktan kıvranan, dolabının önüne koyduğum anda keşfetme duygusuyla kendinden geçen, mest olan kızım. Bayılıyorum onun bu hallerine, heryeri karıştırsın, arasın, araştırsın, merak etsin, keşfetsin, öğrensin.




Sonuçta onun dağıttığı yerleri toplamak benim en fazla 10 dakikamı alır.


 


Şimdi gelelim asıl konuya, girizgahı uzun tuttuk bugün. Evde varolan ve gözden çıkardığım bir adet resim çerçevem vardı. Aslı siyah, yeşilli kırmızılı çizgileri olan, yarım kalmış gibi duran, nahoş bir çerçeve. Aldım onu, önce o çizgilerini tahta kalemiyle siyaha boyadım.Sonra ne zamandır evde duran ve hiç bir işe yaramayan, ordan burdan kalma düğmelerimi peligomla çerçevenin üzerine yapıştırdım. Kokoşluk hat safhada olsun diye (kızımın odası için yapıyorum, annesi gibi olmalı değil mi?) bir de odamıza uygun renkte fiyonk diktim  ve onu da yapıştırdım. Baş köşede yerini aldı, içinde sıpamın 10 günlük resmi var.


Herkesin hep mutlu olması, kalbinin hiç kırılmaması dileğiyle. Siz birinin kalbini kırdığınızı düşünüyorsanız da hemen yapın gerekeni. Ve son söz: " Öğrendim ki, bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek, hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun." 
  "Ve ömür boyu boğazında bir düğümle kalakalıyorsun. Gözlerin her an hazır duruyor gözyaşlarını akıtmaya, sebep aramıyor. Özlüyor, özlüyor ama çok özlüyorsun...."

21 Mart 2012 Çarşamba

Yer elması çorbası





Akşam yemekte yer elması çorbası olduğunu öğrenen eşim " Hmmm çok lezzetli bişey olduğunu sanmıyorum, sonuçta yer elması, ne kadar tadı olabilir ki..." şeklinde bir görüş bildirdi. Hiiç aldırmadım çünkü öğlen bizim tadım testimizden başarıyla geçti çorbamız. Kızımla birer kase içtik ve ikimizde umduğumuzdan daha başarılı bulduk bu çorbayı. Sadece yapım aşaması biraz sıkıntılı, daha doğrusu yer elmasını soyma işi pek de keyifli değil tabii.
Gelelim eşimin konuyla ilgili yorumuna... Çorbasından bir iki yudum aldıktan sonra " e güzel olmuş bu"  dedi umduğundan fazlasını bularak...

  • 500 gr yer elması
  • 1 yemek kaşığı tereyağ
  • 3 su bardağı sıcak su
  • 1 çay kaşığı köri
  • 1 su bardağı krema
  • 1 tutam muskat
  • tuz
  • maydanoz

Yer elmalarını soyup su dolu bir kabın içine atın. Yalnız boyutlarını biraz küçültün. Tencereye yağı koyun. İçine elmaları atın ve kavurmaya başlayın. Biraz kavrulduktan sonra 1 çay kaşığı köriyi ekleyin. Üzerine sıcak suyu ilave edin ve kaynamaya bırakın. 20 dakika kadar kaynadıktan sonra, elmaların da yumuşadığını gördüğünüzde blendırdan geçirin. Kıvamı koyu geldiyse biraz daha sıcak su ekleyebilirsiniz. Kaynayan çorbaya tuz, muskat ve en son olarak da kremayı ilave edin ve ocaktan alın.Kıtır ekmekleri de unutmayın. Küp küp doğradığınız ekmekleri fırınlayabilir yada tavada kızarmasını sağlayabilirsiniz. İnce kıyılmış maydanozu da ekleyip servis yapın. Afiyet olsun.

Ev pizzası ve acılı sarımsaklı nefis pizza sosu...

Şimdiye kadar sayısız yerde, sayısız çeşitte pizza denemişliğim var. Ama şu kadarını söyleyeyim bu konuda da büyük bi aşama kaydettim ve gayet başarılı bir pizza tarifim var. Yiyenler kusur bulamadı, hatta yemeye doyulamadı. Yanına da öyle bi sos yaptım ki, bandırıla bandırıla yendi, tabaklar hızla boşaldı. Önce pizzadan başlayalım.


Hamuru için: 
  • 2 su bardağı un ( 25 cm'lik bir kalıp için 1 bardak un yeterli oluyor, ben iki tepsi yaptım yani tepsi başına 1 bardak un denebilir. pizzacıda yediğimiz orta boy pizza ebadında oluyor zannımca. bu arada ben kalıp olarak kelepçeli kek kalıbımın kelepçesiz kısmını yani tabanını kullandım, tavsiye edilir.yaratıcılık size kalmış, evdeki kalıplara bir göz atın bakalım.)
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1 paket kuru  instant maya 
  • 1 çay kaşığı tuz
  • ılık su 
 Ara sosu için:

  • domates salçası
  • kekik
Üzeri için:
  • ince doğranmış mantar
  • biber ( ben yazdan kırmızı ve yeşil biberi ince ince doğrar dondurucuya atarım, noodle, menemen, sebze çorbası vs yaparken kullanırım, domatesi de aynı şekilde atarım dolaba. mevsimsiz sebze meyveyi eve sokmam çünkü. )
  • mısır
  • zeytin
  • sucuk, salam( küp küp kesilmiş), sosis veya pastırma bile olabilir, güzel olmaz sanıyordum ama çok nefis oluyor pastırmalısı da .
  • rendelenmiş kaşar peyniri
Un, tuz, yağ ve mayayı bir kaba alın ve karıştırın. Üzerine azar azar ılık su ilave ederek yoğurmaya başlayın. Hamurunuz kulak memesi kıvamından biraz daha sert bir kıvamda olmalı. Yoğurma işlemi için yaklaşık 10 dakika yeterli olacaktır. Hamuru elinize yapışmayacak kıvama geldiğinde tezgahın üzerine alın ve ikiye bölün.( iki tepsi yapıyoruz) Merdane yardımıyla biraz açın hamuru. Sonra yağlanmış kalıba elinizle  yayın.
Bir kapta 2 kaşık salçayı az miktarda su ile inceltin, ardından kekiği ekleyin ve bu karışımı hamurun üzerine sürün.



Eğer ince hamurlu bir pizza istiyorsanız bu noktada hamurun üzerine çatalla delikler açın. Ardından başlayın malzemeleri pizzanın üzerine doldurmaya . Kaşar hariç tüm malzemeyi koyduktan sonra elinizle şöyle bi bastırın pizzanın üzerine ki malzemeler havada asılı kalmasın.




 200 derece önceden ısıtılmış fırında 20- 25 dakika pişirin. Fırından çıkarmadan evvel kaşar peynirini serpin. 2 ila 3 dakika sonra fırından çıkarın, dilimleyerek  servis yapın.


 Yanına da şu sostan yapın ama...
  • mayonez
  • sarımsak
  • acı toz kırmızı biber
Sarımsağı rendeleyip mayonez ve biberle buluşturun. Sonra da pizzanıza bandıra bandıra yiyin. Afiyet olsun. 




  

19 Mart 2012 Pazartesi

Kaşarlı domates çorbası

Bundan 3 yıl öncesine kadar İzmit' te yaşıyorduk. ( Hala da çok özlüyoruz oraları...) İzmit' ten Nazilli' ye olan her yolculuğumuzda mutlaka uğranırdı Susurluk' taki Yörsan tesislerine. İçilmeden geçilmezdi kaşarlı domates çorbası... Herkes ayranı, tostu filan der ama, ben domates çorbasını tek geçerim. Üzerine bolca dökülmüş pulbiber ve isotla, yanında mis gibi roll ekmeğiyle tadına doyulmaz o çorbanın. 
O gün bu gündür evde yapıyorum bende çorbamı. Aynı tadı tutturuyorum belki ama o yol yorgunluğu, biraz da sersemliğiyle sıcacık, dumanı üstünde, oradaki o tadı ne yapsam yakalayamam.

  • 2 kaşık dolusu un
  • tereyağı( ben tek başına tereyağını tercih etmem yemeklerimde. biraz da zeytinyağı karıştırırım)
  • 1 bardak süt
  • 3 kaşık dolusu tuzsuz domates salçası( domates püresi de kullanılabilir, robottan geçirmek şartı ile. Eğer salça kullanacaksanız da tuzsuz yani tatlı bir salça tercih edin. ev yapımı salçayı denemeyin, aynı tadı vermiyor.)
  • tuz
  • rendelenmiş kaşar peyniri
Tencereye yağı, ardından unu koyun ve unun kokusu çıkana kadar kavurun. Daha sonra 1 lt kadar su ilave edin ve karıştırın.( soğuk su kullanın un topak topak olmasın.) Salça kullanıyorsanız bir yerde suyla salçayı inceltin.  Ve tencereye ilave edin. Kaynamaya yakın 1 bardak sütü de ekleyin. Tuzunu ekleyip, bir iki taşım kaynadıktan sonra ocaktan alın. Kaselere koyduktan sonra hemen kaşarı ekleyin.. Afiyet olsun.


Keçe bardak altlıklarım ve bahar...


Uzuuunca ve gayet soğuk geçen bir kıştan sonra nihayet bahar kendini hissettirmeye başladı. Harika bir mevsim değil midir bahar, yenilik, tazelik, canlılık katar insana, silkinip kendine gelme hissi verir. Biz de bu haftasonu kırlara, bayırlara attık kendimizi. Naz zaten bayılıyor kumla, çakılla, otla, çimenle oynamaya, saatlerce öyle kalabilir yani. Mevsimin kış olması bizi hiç etkilemez, yaz kış demeden termusa çayımızı doldurur, beğendiğimiz herhangi bir yerde veririz molamızı. Arabamızın arkasında her daim hazırdır sandalyelerimiz. Marmaris gibi bir yerde yaşıyorsanız da zaten doğanın tadını yaz kış demeden çıkarmalısınız. Ve " aman şimdi çocukla nereye gideriz, üşür hasta olur, rahat edemeyiz" cümlelerini hiç kurmadık biz.Yaşantımıza uydurduk kızımızı da. Ne kadar kasarsanız o kadar kasılırsınız neticede. Naz  3,5 aylıktı ilk tatiline çıktığında. Şezlongta keyif yaptı, herkesin ilgi odağı oldu,turlara katıldı, gezdi dolaştı adım adım Kıbrıs'ı , çok da  memnundu halinden.



İkinci tatilimizi " Hasta olur çocuk oralarda, ne işiniz var"lara karşı 8,5 aylıkken yaptık. Hem de Kayseri Erciyes' te. Yine çok güzeldi, çok keyifliydi, karın tadı doyasıya çıkarıldı. " Günaydın Naz, nasılsın Naz..." ilgi odağı olmayı yine başardı.Kimi görse gülümser, gözlerine odaklanır ve kendisine baktırmayı, gülümsetmeyi illaki başarır benim kızım.

Bu da bu haftasonuna ait bir resim.  Unutmadan biz bol bol turpotu, gelincik otu, ebegümeci ve ısırgan topladık. Seviyorsanız tam vaktidir derim. Papatyalar ve gelincikler de unutulmadı tabi. Heryeri doldurmuşlar güzellikleriyle.


 Badem ağaçları çiçek açmış.


 Keçe bardak altlıklarım, yeni yapıldı. Uzun zamandır proje aşamasındaydı, sonunda başına geçebildim. Yapımı çok kolay, kelebek kalıbı çıkarmanız ve yuvarlaklar kesmeniz yeterli. Gerisini yapıştırıcıya bırakın.




                     Mutfağımdaki saksıda yetiştirdiğim nanelerim....

 

Terasımda da pırasa, soğan, sarımsak, dereotu, roka, tere ve enginar yetiştiriyorum. Siz de deneyin. Tazecik, mis kokulu oluyorlar ve kendi yetiştirdiğiniz şeyi yemek harika. Üstelik toprakla uğraşıyorsunuz. Biz tek saksıyla başladık, şimdi koca koca saksılardan kaç tane var, sayısını bile bilmiyorum.İnsan bi kere bulaşınca kopamıyor. Çünkü toprak azıcık ilgiye bile karşılık veriyor. Geçen yıldan tohumları düşen domateslerimiz bu yıl kendiliğinden çıkmayı başarmış. İnsan hayran kalıyor.