25 Aralık 2015 Cuma

Saadet' in babaanne keki ( iki renkli kek )

Bi akşam " hadi! " dedik ve çat kapı girdik içeri. Bazı insanlar öyledir, ne zaman gitseniz, arasanız, çağırsanız, dar günde, zor günde, iyisinde, kötüsünde sana açıktır kapısı. Senin de ona, boş dönmeyeceğini bilir. Öyle bi akşamda bu kek kardeş yeni pişmiş haliyle ve tüm ılıklığıyla (en sevdiğim hal, kekin ılık hali ), fırından çıkıp çayımızın yanına konuk oldu. Hamileyim bu arada, son zamanlar, Melek henüz annesinin karnında durumları!


O gün bugün yaptığımda tadı ve kabartısından emin olduğum harika bişi kendisi. 
Arkadaşımın da dediği gibi aslında, bu tadın kaynağı biraz da ev yoğurdu, köy yumurtası, saf zeytinyağı, karbonat falan...


Tarif, artık ezberden...
  • 1,5 su bardağı şeker
  • 4 yumurta
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1 su bardağı zeytinyağı
  • 1 limon kabuğu rendesi ( portakal da olur, mühim olan aroması)
  • 1 paket karbonat ( yada 2 tatlı kaşığı )
  • 1 paket vanilin
  • istediğiniz kadar kakao (2-3 yemek kaşığı kadar mesela)
  • aldığı kadar un (2-3 su bardağı kadar)

Un ölçüsü aslında her tarifte böyledir, kullanılan malzemeye göre değişir. Yoğurdun suluysa oran artar mesela, siz de ona göre ayarlayın şekerim.
Yumurta ile şekeri beyazlaşıncaya kadar çırpın. Ardından yağ, yoğurt, limon kabuğu rendesini ekleyin ve karıştırın.
Eleyerek unu, karbonatı ve vanilini ekleyin. Yağladığınız kek kalıbına karışımı dökün, sadece yarısı kadarını tabiki. Kapta kalan kısma kakao ekleyip karıştırıp onu da diğer hamurun üzerine ekleyin. Varsa dövülmüş fındık eklenebilir, zira çok yakışıyor, ben illaki kullanırım. Yoksa da susam, çok severim. 


180 derece önceden ısınmış fırında 30-35 dakika kadar pişirin. Keke batırdığınız çubuk temiz çıktıysa keki çıkartıp dinlendirin. Yanına çay yapın, en sevgililerle yiyin!


Bizim dünkü kekimizi Nazoşumuz yaptı, bizzat iğneden ipliğe....Yumurtasını da o kırdı, ununu da o eledi, yağını yoğurdunu falan. Çırpma zaten eskiden beri ona aittir. Olay başladığında basamağını alır gelir öteden beri. Biz onunla oturur yemek programları falan izleriz, cidden. Ara sıra bakarım suratına, öyle laf olsun yada ben seviyorum diye değil gayet ciddi ciddi izler bu programları... İlgisi var herhal!
Yaptı, etti en sonda da elbette, hepimizin bi gün bi yerde mutlaka yaptığı üzere dibini sıyırdı. Sonuç "Hadi banyoya Nazoş!"

23 Aralık 2015 Çarşamba

Kumaş balıklarım

Renk seviyorum renk! Bakıyorum etrafıma, hayatımda tek renkli hiçbişey yok. Herşey renk renk, rengarenk!


İnceliyorum farklı evleri, mutfakları, salonları...İnsanlar yapmış, kırmızı mutfak mı, herşey kırmızı, farklı renkte gezinen tek materyal yok ortalıkta. Yada kahve tonlarının hakim olduğu bi salon, Allahııım içim kararıyor, daral geliyor bana, sıkılıyorum. Şaşıp kalıyorum, tebrik ediyorum falan o insanları. İçimin cıvıllığı, küçümen, deli dolu enerjisi, bazen saçmalıkları nasıl çıksın ortaya başka türlü ?
Yeni evli insanların evine gittiğimde de aynı duyguları yaşarım ben. Zayıftır çünkü o evler, yalnızdır, mobilya dükkanı gibidir tam anlamıyla. Koltuk, Tv ünitesi, yemek masası, konsolu, halısı, muhtelif biblolar, vazolar, son model olan herşey işte... O değil ama, benim için evi ev yapan o değil, yaşanmışlıklar olmalı, anılar fırlamalı her yerden. Her gün üzerine basıp geçtiğim halının bile anlamı büyüktür bende. Fotoğraflar, çeşitli yerlerden alınmış eşyalar, onların hikayesi, antikalar, anadan atadan kalma olanlar, hepsi çok çok değerli benim için ve evimin baş köşesindeler.
 Belki yengeç burcu kadınının anılara düşkünlüğü, belki hayatta hiç bişeyini kolay elde edememiş bi insanın edinimleri bunlar...Kolay olmadı belki, öncesinde tek başına,  dokuz yıldır da harika bi eşle birlikte, ikimiz herşeyi kendimiz, evet binbir zorlukla elde ettik. Evlendiğimizde bizi bekleyen dayalı döşeli bi ev yoktu mesela. 
Bugün elimizdeki dört kişilik bu sevgi dolu ailenin durup durup göz pınarlarımı yaşla doldurması bundandır. Kızımın "babaaa!" diye koşup babasının boynuna sarılması, babasının kızına ve artık kızlarına hiç kıyamaması, o bağ, o güçlü sevgi belki de benim pek yakınından bile geçemediğim baba - kız ilişkileri hem çok mutlu ediyor bu anneyi, hem de iki damla yaşı akıttırıveriyor zaman zaman gözlerinden. 
Biz her anne babanın yaptığı gibi kendi yaşanmamışlıklarımızı onların hayatına katmak için uğraşıp duruyoruz. Onlara zaman ayırıp, sevginizle şımartmak, yapılacakların en başında geliyor... Doğduğu günden beri yüzümü yüzüne yaklaştırıp durmadan konuştuğum, cıvıldaştığım küçük kızım, uyandığı anda gülümsemeye başlıyor. Ne kadar mutlu olduğunu anlamak zor değil. Sonuçta neyi verdiyseniz onu alıyorsunuz, net!

Bu da beni büyüten annemin dikiş makinesi, evimizden, bizden küçük bi örnek...Yeri bende çok başkadır, annem bununla neler neler dikmedi ki, para da kazandı bununla, beni de sevindirdi defalarca. 



Gelelim bu sevimli balıkçıklara...
İnternette gördüğüm anda yapmayı kafama koyduklarımdan... Daha önce biraz irice bir balık yapıp macerama ara vermiştim. Sonra daha kibar kılıklı balıklarla istediğimi gerçekleştirdim. Yapacağınız şey çok basit, istediğiniz renkte kumaşlar bulmak, kendinize bir kalıp çıkrmak ve işe başlamak!


Benim kalıbımın boyu yaklaşık 19-20 cm. Yarım santim kadar dışından kesiyorum kumaşı keserken, dikiş payı meselesi. Sonra tersine tutarak iki kumaşı birbirine dikiyorum. Küçük bir kısmı dikmiyorum ki ordan pamuğumu doldurabileyim. Kumaşı düze çevirip içini dolduruyor ve açıkta kalan, dikmediğim o son kısmı da dikiyorum.Bunu yaparken tam ağız kısmına ipimi saplayıp onu da kumaşa tutturuyorum. Göz kısmına siyah yada lacivert bir düğme dikiyorum. Bunu kumaşı dikmeye başlamadan önce de yapabilirsiniz, tüm işlemlerin sonunda da. Ben sonda yapmayı tercih ettim daha orantılı durur düşüncesiyle. 


Sonra üçünü birbirine bağlayıp istediğiniz yerde sergileyebilirsiniz. Ben çook sevdim sevgili renkli balıklarımı...


17 Aralık 2015 Perşembe

Hepsi bir arada pişen tavuklu kremalı makarna! ( chicken alfredo )

Çok seviyorum ordan burdan bişeyler inceleyip öğrenip hemencecik onu uygulamayı...Bu anlamda Pinterest benim için biçilmiş kaftan. Pinterestte gezinmeyi, yeni yeni püfler edinmeyi, "vaay, bunlar da varmış, alem neler yapıyor yahu!" demeyi çok ama çok seviyorum. Çoğunun hemen oracıkta bi fotosunu alıveriyorum ki unutulmasın, sonra vaktin bol olduğu hallerde dönülüp bakılıp yapılsın, çeşit olsun. Gerçekten de insanlar neler yapıyor, olmaz denilenden ne yaratıcılıklarla neler üretiyorlar hayran kalıyorum. Bakmakla görmek arasındaki fark işte. Sen sadece tişört diyorsun eşimin giymediği, kadın onu kesip biçip kızçesine etek yapıp giydiriyor şıkır şıkır!
Olsun kopyayı aldım, ben de yaparım kii! diyosun sen de masumane ve o kadar içten!
Bu yemeğimizi de pintçiğimize borçluyuz. Anında pinlenen, fotosu çekilen bi olay kendisi. Ya ben aslında bu ve buna benzer pek çok şeyin fotosunu çekmeyi ve saklamayı huy edindim son yıllarda, çünkü bu koşuşturup durmacalı hayat içinde bazı şeyleri kolayca unutabiliyorum. Ve fakat unutmamak da istiyorum. O yüzden de zaten mantar panomda sürekli notlarım, telefonumda anlık çekimlerim boldur benim. 


En güzel yanı da makarnanın ve tavuğun tüm faydasını, vitaminini, mineralini kaybetmeden yiyebilmeniz. Özellikle tercih ettiğim bir pişirme yöntemidir kendisi öteden beri. Küçük bir örnek, daha öncelerde yaptığım bu domatesli makarna da onlardandır, hepsi bi arada pişengillerden...
  • 1 paket makarna
  • 2 adet tavuk göğsü
  • 1 paket krema (200 ml )
  • tane kişniş, tuz, karabiber
  • 2-3 su bardağı sıcak su
  • zeytinyağı
  • üzerine kıyılmış dereotu
Geniş bir tencereye çok az zeytinyağı ile kuşbaşı doğradığınız tavukları atın. Yüksek ateşte suyunu salmadan kızartın hafifçe. Ardından kişniş, tuz ve karabiberi ekleyip makarnaları ve kremayı ekleyin. Üzerine kaynar suyunu ekleyin ve pişmeye bırakın. Elbette kapağı kapatmıyoruz, sonra taşaar! Ve ben o taşmanın yol açtığı ve aslında tüm ocak kirlerinden nefret ederiim. Ben üzerine bir küp de tereyağı attım, küçük bi lezzet dokunuşu olsun diye!


Çook fazla suyunu çekmesini yani kurumasını beklemeden ocağın altını kapatın ve 3-5 dakika dinlenmeye bırakın. Üzerine kıyılmış dereotu yada maydanozla servis yapın. Yanına muhteşem soslu bi salata, güzel bi içecek, biraz eş sohbeti ve çocuk cıvıltılarını da alarak afiyetle yiyin.


11 Aralık 2015 Cuma

Haşhaşlı çörek

İçine hafif şeker atılmış olmalı, bayılırım...
Biraz da ılık olacak, yanında ince belli, demli ve şekersiz sıcacık bi çay...
Off!


Hamur işlerini tümden çok seviyorum evet, yapmayı da, yemeyi de, yedirmeyi de...
Bu da çok başarılı bir çörek tarifi, deneyiniz!



Kaynak: ( kekevi )

  • 1 su bardağı ılıktan sıcağa yakın su
  • 1 yemek kaşığı kuru maya
  • 1 yemek kaşığı şeker
  • 1/2 su bardağı kadar zeytinyağı
  • 3 yemek kaşığı yoğurt
  • 1 yemek kaşığı tuz
  • 1 yumurta ( sarısı üzerine )
  • 4 - 4,5 su bardağı un
İçine sürmek için:

  • 1 su bardağı öğütülmüş haşhaş
  • 1/2 su bardağı zeytinyağı


Su, maya ve şeker üçlüsünü karıştırıp, kabarması için 5 dakika izin verin. Yağ, yoğurt, tuz ve yumurta akını, unun bir bölümü ile birlikte ekleyip yoğurmaya başlayın.
Un ilave ederek yoğurmaya devam edin ve ele yapışmayacak, yumuşakça bir hamur elde edin.
Hamuru dinlenmesi için üzerini nemli bir bezle örterek ılık bir yerde bırakın. Yaklaşık bir saat bekleyin.
Hamuru 6 eşit parçaya bölüp, hafif unlanmış tezgahta, fazlaca inceltmeden açın.
Üzerine yağ + haşhaş karışımından sürün. Diğer hamurları da aynı şekilde açıp, her birinin arasına yağlı haşhaşlı karışımdan sürüp, üst üste koyarak altı katı tamamlayın. Altı katın tam ortasından ikiye bölün ve kestiğiniz "D" şeklindeki altı katı diğer altı katın üzerine koyun ve 12 katlı bir "D" şeklinde hamur katmanı elde edin.
Ortalama 2 cm uzunluğunda şeritler kesin ve hamuru burarak yağlanmış tepsiye yerleştirin.


Üzerine hafif sulandırılmış yumurta sarısını sürün ve önceden ısıtılmış 190 derece fırında kızarana kadar pişirin.


Benim lezzet katkım, daha doğrusu kendi damak tadımdan bir fikir: Haşhaşlı karışımı sürdükten sonra üzerine az miktar toz şeker serpiştirin. Bunu her katta yapabilirsiniz. Şeker miktarını az tutmak yeterli. Bu haliyle bence tamamdır.

30 Kasım 2015 Pazartesi

Üç malzemeli un kurabiyesi

Bazı tarifler vardır, mükemmeldir, bence...
Saatlerce oyalamaz, tutar mı tutmaz mı, evde şundan da var mıydı acaba dedirtmez, yapanı da tadanı da memnun eder falan.... Benim için baş tacıdır.
Bu da onlardan biri. Çocukken pastaneye gittiğimde tek istediğim bi an önce o nefis un kurabiyelerinin tadına bakmak olurdu. Tam da o hisleri bana tekrar yaşatan bi kurabiye kendisi. Hem de üç malzemeli!


Kendisiyle tanışmamı sağlayan da aynı okulda çalıştığım sevgili arkadaşım Hanife. Tarif bölümünde linki bulunacak az sonra, girin bi gezin bloğunu, ben çok seviyorum. Bi de ilk günden tarif defterimde yerini alan mozaik pastası var ki...Beni yıllar sonra mozaik pasta ile barıştıran Osmanlı Kahvecisi' nin moziklerinden sonra ikincidir tarifi.

Kaynak: ( Barış Ege' nin Annesi )

  • 1 paket toz krem şanti
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 3 su bardağı un
Üzeri için: pudra şekeri



Topu topu üç kalem malzememizi bir kapta buluşturuyoruz. Ve güzelce yoğuruyoruz. Ceviz büyüklüğünde hamurları yağlı kağıt serdiğimiz tepsiye diziyoruz. 170 derece fırında 15 ila 17 dakika boyunca pişiriyoruz. Un kurabiyesi olduğundan elbette kızarmasına izin vermeden fırından alıyoruz. Dolayısıyla bu yüzden fırınla göz temasını kesmiyoruz.
Soğuduğunda üzerine pudra şekeri serpiyoruz. Sonra çayımızın kahvemizin yanında zevkle ve afiyetle tüketiyoruz. Ve hiiç bayatlamadığına da bizzat tanıklık ediyoruz.

27 Kasım 2015 Cuma

Mayasız hamur ( kahvaltılık hamur kızartması )

Çoook boşladığım sevgili bloğum, bilmiyorum aramızdaki bu uçurum nasıl yokolacak ama bana da hak ver tatlım! Çoluğa çocuğa karıştım malum, hele ki bugünlerde evdeki cırlamalar, Yılmazlar' ın evinden yükselen sesler artmaya başladı. Bizim yenidoğan artık kahkahalara, çığırmalara, ben burdayım demelere, bol bol sesli tepki vermelere başladı. Çokça sırıtan güzel bi kız maşallah! 

2009 ' da Marmaris' e tayinimiz çıktığında iki kişi olan ailemiz bugün dört kişi ve bu tarifsiz bir mutluluk... Naz kocaman bir abla oldu kesinlikle ve aslına bakarsan çok da anlayışlı ve çok da olgun bir çocuk o. Çoğu büyüğünün başaramayacağı şekilde bir olgunlukla duruma yaklaşmayı becerebilen benim büyük kızım kendisi...Ve abla olmaktan çok memnun, zaten konuşmaya başladığından beri  "büyüyünce ne olmak istiyorsun?" sorularına verdiği tek cevap "ABLA" idi bugüne kadar.

Sabahları Naz'ı uyandırma işini de Melek' e yıktım. Uyanma vakti geldiğinde Melek' i götürüp Naz' ın yatağına bırakıyorum ve ablası büyük bir mutlulukla kardeşine sarılarak başlıyor güne. 
Çoook güzeller çok! 
Geldiği günden beri şükürlerimin sayısını artıran, ne kadar şanslı ve mutlu olduğumuzu yüzümüze bir kez daha haykıran güzel kızım, Meleğim....Annesinin küçük kızı, çok tatlısı, kavruk lokumu....
Mama sandalyesine oturup soframızı daha da renklendireceğin günlerin hızla gelmesi dileğiyle güzel kızım...Bu tarif sana gelsin diyorum...
Hafta sonu kahvaltısına yapın lütfen, kabarma, pofidik ve pratik olma garantili...


  • 1 yumurta
  • 1 su bardağı sulu yoğurt
  • 1/2 çay kaşığı karbonat
  • 4 su bardağı un
  • tuz
  • kızartmak için sıvıyağ


Sulu yoğurtttan kasıt bardağın yarısı yoğurt, yarısının da yoğurdun suyu olmasıdır. 
Tüm malzemeleri karıştırıp merdane ile hamuru açın. Çok ince yada çok kalın olmayacak şekilde bir hamur elde edin. Kalın düşerse pofidiklik sağlanmaz, aklınızda bulunsun. Zaten bir iki yaptıktan sonra oranınızı bulursunuz. Açtığınız hamurdan bir bardak yarımıyla daireler elde edip kızgın yağda kızartın.



5 Temmuz 2015 Pazar

Biberli lor peyniri

İsmini şu an ben uydurdum evet! Ama bazı şeylerin belli bi adı yok yani. Sen onu biliyorsun, muhtelif zamanlarda uygulamaya koyuyorsun, hepsi bu...
Çok seviyorum ben de bu kahvaltılığı. Hem çok kolay, beş dakikalık, hem de acı biberle yapılırsa, of of of yani...


Malzemeler de fotoda görüldüğü üzere, her evde bulunan türden...
  • lor peyniri
  • yeşil biber (acılığına siz karar verin, hatta bazen benim yaptığım gibi içine bir tane de kırmızı kapya biber karıştırabilirsiniz, renk ve tat veriyor.)
  • zeytinyağı




Biberleri ince ince doğrayın. Zeytinyağı döktüğünüz tavada kavurun. Kavrulmuş bibere ocağın altını kapatıp loru ekleyin ve servis tabağına boşaltın. Hepsi bu kadar...Afiyet, bal, şeker size....

2 Nisan 2015 Perşembe

Kızarmış pırasalar

Pırasaların bu haline çok şaşıracak ve çıtır çıtır zevkle tüketeceksiniz. Kendisi de pırasa olduğunu hiiç çaktırmayacak. Çoluk çocuk da zaten sarımsaklı yoğurda batıra çıkara keyif içinde gömecek bunları.



  • Yarım kg pırasanın tercihen etli beyaz kısımları
  • 1 kase un
  • 1 çay kaşığı tuz
  • Kızartmak için sıvıyağ
  • Üzerine sarımsaklı yoğurt
Tam ebat bir pırasanın yarısına kadar olan kısmını kullandım ben. Yani daha beyaz, daha etli lezzetli kısımlarını. Kalan yeşil kısımlardan da beni mest eden, gerçekten çok ama çok sevdiğim kuru biberli Nazilli usulü pırasa kavurmasını yaptım.
Pırasaları bir parmak uzunluğunda kesin. Ardından kaynamakta olan suya atın ve az miktarda haşlayın. En fazla 4-5 dakika kadar. Amacımız yalnızca birazcık yumuşamaları ama pırasanın kendini koyvermemesi de lazım. Ocaktan alır almaz hemen suyunu süzüp soğuk suya tutun ki canlılığını kaybetmesin.
Soğuması için biraz bekletin.
Soğuyunca uzunlamasına bir çizgi çekin bıçak yardımıyla ve bunu kullanarak pırasayı biraz yassılaştırın.


Tuz eklediğiniz una bulayın ve yüksek ateşte arkalı önlü kızartın. Çıtır çıtır olacaklar.


Sarımsaklı yoğurtla servis yapın. Afiyet bal!

10 Mart 2015 Salı

Yeni bir heyecan ve en sevdiğim haşlama sebzelerim...

Belki de yalnız büyümüş olmamdan kaynaklı, hep büyük bir aile hayal ettim kendi geleceğimde...Sakin, sade bir kır evi, kocaman ahşap bir masa, çevresinde irili ufaklı çocuklar, birbirini çok seven, bağları kuvvetli, çok mutlu bir aile...Annenin yaptığı nefis yemekler eşliğinde toplanmışlar. Yoksa hepsi yemyeşil bahçenin ve güzel havanın tadını çıkarmak üzere bahçedeler...

Hayallerimi seviyorum...

Yani kendi, annemin ve babamın tek çocuğu olma halini hiç bir zaman çocuğuma yaşatmak istemedim. Zaten Naz' ı kucağıma aldığım an, o muhteşem duygu vücuduma yayılmaya başladığı o dakika kararımı vermiştim. Bu duygu, bir daha, bir daha yaşanmalıydı...
Anne olmayı, emzirmeyi, kucaklamayı, sarılmayı, kokusunu içime çekmeyi,onun için kaygılanmayı, onunla mutlu olmayı, bir gülüşüne kurban olmayı, varlığına şükretmeyi, ona yemekler yapmayı, onun için uğraşmayı, anneliği, çook, çok sevdim ben...
Bugünlerde yaşadığımız bu yeni heyecanın sebebi bu, hayatımıza yeni bir varlığın girecek olması...Dört gözle, hayatımda hiç beklemediğim kadar büyük bir özlemle yazın gelmesini bekliyorum. Tek duam var elbette ki bir anne olarak, sağlıkla kucağıma almayı nasip etsin Allahım...

İlk ayları yine çook fena geçirdim, insan olduğumu unuttum, sürüm sürüm süründüm... Sevgili eşim yine her zaman yanımda ve desteğiyle sımsıkı sarmaktaydı ancak, evde bir de çocuğunuz olunca durum daha da zorlaşıyor. Birşeyler yiyebilmek ayrı bir dertken, ben daha o saat "kim ne zaman acıkır acaba Allahım, eyvah! " diyerekten hayıflanmaya başlıyordum.
Verdiğim kiloları yavaş yavaş almaya, eski sağlıklı günlerime geri dönmeye başladım. Yüzüme gözüme kan geldi, can geldi. Limon Surat Melike'ye elveda dedik sonunda. Şimdi keyfini çıkarma zamanı...

Bunlar da benim kışın en sevdiğim taraflarından biri, kış sebzeleri...


Brokoli, karnabahar, patates, havuç...Aklınıza ne gelir, zekinize hangisi yatarsa, mutfağınızda ne varsa...Örneğin bizim mutfakta en çok karnabahar ve havuç ikilisinden yapılıyor. İster buharda, ister haşlayarak, en fazla 5-6 dakikada hazır yemeğiniz. Aslında zeytinyağlınız...Ocaktan alıp hemen soğuk suya tutun ve tuz, limon ve zeytinyağı karışımını hafif ılındıktan sonra üzerine gezdirin. Mis mis...