çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Mart 2016 Perşembe

Saçaklı poğaça

Hani çocukluğunuzda, belki okul çıkışlarında falan, uğrayıp en sevdiğiniz pastaneye 2-3 tane poşete attırıverdiğiniz o saçaklılar var ya, evdeki minik kuşunuza yapın. Sonra "bak bunları sana yaptım, senin için!" deyin ve nasıl mutlu oluyor, afiyetle yiyor, seyredalın...




  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1,5 su bardağı ılık su
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1,5 çay bardağı şeker
  • 2 tatlı kaşığı tuz
  • 1 yemek kaşığı mahlep
  • 3 yumurta 
  • 2 yemek kaşığı kuru maya
  • aldığı kadar un
İçine sürmek için:

  • Labne peyniri ( ben biraz da lor karıştırdım)
  • kıyılmış maydanoz
Maya, şeker, ılık su ve sütü karıştırıp 10 dakika kadar kabarması için bekletin.
Bu arada 2 yumurtanın sarısını ayırın. ( Üzerine sürmek için.)
Diğer malzemeleri de mayaya ekleyip, unu azar azar ilave ederek yumuşak bir hamur elde edin.
Hamurun üzerine nemli bir bez sererek 30 dakika dinlenmeye bırakın.


Cevizden küçük, fındıktan büyük olacak şekilde parçalar kopartıp tepside 1 saat daha mayalanmaya bırakın.
Üzerine yumurta sarısı sürerek 180 derecede kızarana kadar pişirin.



Pişip soğuyan poğaçalara ortasından hafifçe bıçakla keserek içine peynirinizden sürün. Peyniri sürerken hafifçe dışına taşırarak sürün ki, maydanozları tutsun. Maydanoza buladığınız poğaçaları afiyetle, şekersiz demli bi çayla tüketin.

10 Şubat 2016 Çarşamba

Ev yapımı Bebe bisküvisi

Her hali, her dönemi, her yaşı ayrı güzel ama benim en keyif aldığım, ayrı bir haz aldığım günler Melek' le bizim evde başladı! Bu dönem bebeğimin yalnızca anne sütüyle beslenmeyi bırakıp ufak ufak ondan şundan bundan yemeye başladığı dönem...Sürekli yeni şeyler tattırmak Meloşuma...

İşte bu aylarda kahvaltı yada çorbalara eklemek için benim kullandığım ev yapımı nefis bisküvilerim... Bazen yolda dişlerini kaşıma amaçlı da eline veriyorum, çok seviyor onu kemirmeyi...


Piştiğinde eve yayılan muhteşem bi kokusu var, bütün ev tereyağ  kokuyor ve bu çok güzel...Üstelik kapalı bir kapta ve buzdolabında uzuunca bir süre muhafaza edebilirsiniz. 


Bir de özellikle belirtmek istiyorum ki ben çoğu zaman kurabiyelerimi yaparken tereyağ yada margarin yerine süt kaymağı kullanıyorum. Her hafta kaynattığım sütün kaymağını ayırıyor ve geri kalanı yoğurt yapıyorum. Dolayısıyla evde mutlaka yeter miktarda kaymak bulunuyor. Biriktirdikçe de epey yekün tutuyor. Bazen buzluğa atıyorum çok fazlaysa...Bazen biraz daha tereyağ ekleyerek kullanıyorum hamur işlerinde... Sonuçta mis kokulu çok nefis oluyor...


  • 150 g tereyağ ( yada aynı miktarda süt kaymağı)
  • 2 yemek kaşığı ev yoğurdu
  • 2 çay bardağı pirinç unu
  • 1/2 çay bardağı irmik
  • 1,5 çay bardağı tam buğday unu 
  • 1-2 yemek kaşığı üzüm pekmezi ( şart değil, arzuya bağlı)
Tüm malzemeleri karıştırıp yoğurun. İstediğiniz gibi şekil verebilirsiniz. Ben çoğunlukla yuvarlak yapıyorum. Yada hazır bisküvilere benzer şekilde de yapabilirsiniz. Bunun için bi miktar hamuru tezgahta açarak uzatın. Sonra ikişer santimlik aralıklarla keserek üzerine çizikler atın. Bisküvilerin çok kalın olmamasına dikkat edin yada çok ince...


Önceden ısıtılmış 170 derece fırında hafif kızarana kadar pişirin. Sevgiyle...

27 Kasım 2015 Cuma

Mayasız hamur ( kahvaltılık hamur kızartması )

Çoook boşladığım sevgili bloğum, bilmiyorum aramızdaki bu uçurum nasıl yokolacak ama bana da hak ver tatlım! Çoluğa çocuğa karıştım malum, hele ki bugünlerde evdeki cırlamalar, Yılmazlar' ın evinden yükselen sesler artmaya başladı. Bizim yenidoğan artık kahkahalara, çığırmalara, ben burdayım demelere, bol bol sesli tepki vermelere başladı. Çokça sırıtan güzel bi kız maşallah! 

2009 ' da Marmaris' e tayinimiz çıktığında iki kişi olan ailemiz bugün dört kişi ve bu tarifsiz bir mutluluk... Naz kocaman bir abla oldu kesinlikle ve aslına bakarsan çok da anlayışlı ve çok da olgun bir çocuk o. Çoğu büyüğünün başaramayacağı şekilde bir olgunlukla duruma yaklaşmayı becerebilen benim büyük kızım kendisi...Ve abla olmaktan çok memnun, zaten konuşmaya başladığından beri  "büyüyünce ne olmak istiyorsun?" sorularına verdiği tek cevap "ABLA" idi bugüne kadar.

Sabahları Naz'ı uyandırma işini de Melek' e yıktım. Uyanma vakti geldiğinde Melek' i götürüp Naz' ın yatağına bırakıyorum ve ablası büyük bir mutlulukla kardeşine sarılarak başlıyor güne. 
Çoook güzeller çok! 
Geldiği günden beri şükürlerimin sayısını artıran, ne kadar şanslı ve mutlu olduğumuzu yüzümüze bir kez daha haykıran güzel kızım, Meleğim....Annesinin küçük kızı, çok tatlısı, kavruk lokumu....
Mama sandalyesine oturup soframızı daha da renklendireceğin günlerin hızla gelmesi dileğiyle güzel kızım...Bu tarif sana gelsin diyorum...
Hafta sonu kahvaltısına yapın lütfen, kabarma, pofidik ve pratik olma garantili...


  • 1 yumurta
  • 1 su bardağı sulu yoğurt
  • 1/2 çay kaşığı karbonat
  • 4 su bardağı un
  • tuz
  • kızartmak için sıvıyağ


Sulu yoğurtttan kasıt bardağın yarısı yoğurt, yarısının da yoğurdun suyu olmasıdır. 
Tüm malzemeleri karıştırıp merdane ile hamuru açın. Çok ince yada çok kalın olmayacak şekilde bir hamur elde edin. Kalın düşerse pofidiklik sağlanmaz, aklınızda bulunsun. Zaten bir iki yaptıktan sonra oranınızı bulursunuz. Açtığınız hamurdan bir bardak yarımıyla daireler elde edip kızgın yağda kızartın.



2 Nisan 2015 Perşembe

Kızarmış pırasalar

Pırasaların bu haline çok şaşıracak ve çıtır çıtır zevkle tüketeceksiniz. Kendisi de pırasa olduğunu hiiç çaktırmayacak. Çoluk çocuk da zaten sarımsaklı yoğurda batıra çıkara keyif içinde gömecek bunları.



  • Yarım kg pırasanın tercihen etli beyaz kısımları
  • 1 kase un
  • 1 çay kaşığı tuz
  • Kızartmak için sıvıyağ
  • Üzerine sarımsaklı yoğurt
Tam ebat bir pırasanın yarısına kadar olan kısmını kullandım ben. Yani daha beyaz, daha etli lezzetli kısımlarını. Kalan yeşil kısımlardan da beni mest eden, gerçekten çok ama çok sevdiğim kuru biberli Nazilli usulü pırasa kavurmasını yaptım.
Pırasaları bir parmak uzunluğunda kesin. Ardından kaynamakta olan suya atın ve az miktarda haşlayın. En fazla 4-5 dakika kadar. Amacımız yalnızca birazcık yumuşamaları ama pırasanın kendini koyvermemesi de lazım. Ocaktan alır almaz hemen suyunu süzüp soğuk suya tutun ki canlılığını kaybetmesin.
Soğuması için biraz bekletin.
Soğuyunca uzunlamasına bir çizgi çekin bıçak yardımıyla ve bunu kullanarak pırasayı biraz yassılaştırın.


Tuz eklediğiniz una bulayın ve yüksek ateşte arkalı önlü kızartın. Çıtır çıtır olacaklar.


Sarımsaklı yoğurtla servis yapın. Afiyet bal!

3 Aralık 2014 Çarşamba

Maraş tarhana çorbası

Sene 2009, genciz, güzeliz...Hoş, hala genciz ve çok güzeliz ya... Yine böyle gezme düşkünü, yeni yerler görme, yeni yemekler tatma meraklısı insancıklarız. Gitmişiz memleketimin en lezzetli bölgelerinden birine, kilometre kilometre geziyoruz. Yer, Kahramanmaraş Mado, mola verilmiş. Dalmışız dükkana, Maraş dondurması nedir, neden bu kadar nam salmıştır cihana, farkına varıyoruz. Ve sonuna kadar hakettiğini görüyoruz, bizzat keşfediyoruz.
Sonra orada başka bi keşifte daha bulunuyoruz, tam olay mahallini terkederken, ansızın. Ben bayılırım öyle yerel lezzetlere... Hemen yapılışını anlattırıp atılıyorum bikaç paket satın almaya... Oh, diyorum bi de kıtır kıtır yenirmiş bu tarhana. Hemen orda başlıyoruz kıtırdatmaya...
O gün bugün evimizde her daim yer tutar Maraş Tarhanası, çok severiz, biz zaten çokça çorbasever bir aileyiz.





  • 1 kase Maraş tarhanası
  • 1 su bardağı haşlanmış nohut
  • 2 su bardağı et suyu
  • 2 diş sarımsak
  • tuz
  • Nane ve tereyağ
Öncelikle tarhanayı  iyice yumuşayana kadar haşlıyoruz. Ardından blendırdan geçirip pürüzsüz kıvama getiriyoruz.


İçine et suyu, nohut, tuz ve ezilmiş sarımsağı da ekleyip pişirmeye devam ediyoruz.
En son ayrı bir yerde kızdırdığımız halis köy tereyağına nane ekleyip, bu nefis aromayı çorbayla buluşturup altını kapatıyoruz. Sonrası şifa niyetine afiyet bal...

28 Ekim 2014 Salı

Kolay browni

Yağmurlu günleri severim, pek çok...
Ama yağmur yoksa, havanın kapalı olmasından da hiç hoşlanmam. Tüm enerjimi öncelikle güneşten alıyorum çünkü ben. Gökte güneşi farkeden tüm bünyem sevinçten çılgına döner. 
Herşeyi yapabilirim böyle günlerde, her işin üstesinden gelebilir, her yeri saat sınırlaması olmadan gezebilirim ve daha neler neler... Yaşasın güzel GÜNEŞ!
Ve çalışan anne olma durumu...Herşey son derece pratik olsun, fazla zaman almasın, sevdiklerime bolca zaman kalsın en kalitelisinden... Bunun için tüm çabamız, enerjimiz, koşuşturup durmamız... Bu arada canı tatlı bişiler çeken çocuğunuz yada sizin için son derece pratik bir tarif...


  • 1 küçük kavanoz (350 gr )  kakaolu fındık kreması (ekmek üzerine sürdüklerimizden)
  • 2 yumurta
  • 1/2 su bardağı un
  • 1/2 çay kaşığı karbonat
Kakaolu fındık kreması ile yumurtayı çırpın. İyice karıştığında unu ve karbonatı ekleyin. Küçük boy kare bir borcama yağlı kağıt serin.

Hazırladığınız kek hamurunu döküp üzerini düzeltin. 
Önceden ısıtılmış 175 derece fırında 25-30 dakika kadar pişirin. Bizim brownimiz muhtemelen sizinkinden daha esmer olacaktır, dolayısıyla rengi sizi yanıltmasın, çünkü biz kendisini yaparken sütlü değil de bitter kremayla yaptık...


Çıkarıp dilimleyin ve afiyetle tüketin. Bizim evdeki ilk tüketici fotoğrafta görüldüğü üzere çoook tatlı bi şirinedir.

15 Ekim 2014 Çarşamba

Elmalı kurabiye

Bayılırım...
Çocukluğumdan beri...
Bazı yapamadığım şeyler vardır benim, beceremeyeceğimden korktuğum için değil çoğunlukla, sırf o zamana ait tadı almasın aklımdan diye... Saçma sapan şeyler işte, bazen sırf büyüsü bozulacak diye yanaşamam mesela bazı yemeklere, elim gitmez... Ööyle bişi işte...Öyle bir garip yengeç kadını hali, bir derin melankoli...

Ama bu tarif güzel, şekli şahane... Birçok yerde, pek çok sitede rastlamışsınızdır mutlaka, bi de ben yapayım dedim, çünkü gördüğüm ilk andan beri yapmak için büyük bir istek duydum içimde. Ve beni hiç zorlamadı, hiç yormadı o şahane şekiller yaparken. Hatta zevkli bile oldu diyebilirim.


  • 1 yumurta
  • 125 gr tereyağ
  • 1/2 su bardağı yoğurt
  • 1/2 su bardağı pudra şekeri
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilin
  • aldığı kadar un
Elmalı harç için:
  • 4 tane orta boy elma
  • 1/2 su bardağı şeker
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
  • 1/2 su bardağı ceviz



Un hariç diğer tüm malzemeleri güzelce birbirine karıştırın. En son unu da ekleyip kulak memesi kıvamında yumuşak bir hamur elde ettiğinizde hamuru yarım saat dinlenmeye bırakın. 
O arada elmaları rendeleyip, şekeri, tarçın ve cevizi ekleyip pişmeye bırakın. Harç tümüyle suyunu çektiğinde ocaktan alıp soğumaya bırakın. Hatta ben suyunu tamamen çektiğinden emin olmak için biraz da dibini tutturuyorum, azıcık ama...


Bir mandalina büyüklüğünde aldığınız hamurları merdane yardımıyla açarak üstteki şekli verebilirsiniz. Hamuru açarken kalın olmamasına gayret edin, ne çok ince ne de kalın olsun.




Ya da bu şekli yapmak isterseniz açtığınız hamurları bardak yardımıyla kesip çıkartın ve bıçakla çizikler atın. İkisi de kolay, ancak bence ilk şekil daha pratik!


180 derece fırında üzeri hafif kızarana kadar pişirin. Soğuyunca üzerine isterseniz pudra şekeri serpin. Afiyet olsun...



17 Eylül 2014 Çarşamba

Sakızlı muhallebili kemalpaşa tatlısı

Yaz tatilinin başında Çanakkale' ye giden ve orada epeyce vakit geçiren eşimin ailesi dönüşte bize Biga Peynir Tatlısı getirmişler. Yani ne farkı var ki bizim Kemalpaşa ile derseniz, ben paketi açtığım anda aldığım o nefis peynir kokusuna başka bi pakette daha rastlamadım.

Ben de sıcak yaz aylarında peynir tatlısının tadını biraz daha serinletmek ve hafifletmek için üzerine muhallebi yapmaya karar verdim. Seçimim sakızlı muhallebiden yana oldu çünkü bizim evde en sevileni o...




  • 4 su bardağı süt
  • 3 çorba kaşığı nişasta
  • 3 çorba kaşığı un
  • 1 su bardağı şeker
  • 100 gr tereyağ
  • 2 adet damla sakızı
  • 1 paket Kemalpaşa tatlısı
  • Pakette yazdığı kadar şeker ve su



Kemalpaşa tatlısını pakette yazdığı üzere pişirin ve soğumaya bırakın.
Damla sakızını güzelce ezin. Tencerede süt, un, nişasta ve şekeri karıştırarak pişirmeye başlayın. Göz göz olunca ocaktan alın ve damla sakızını, tereyağını ekleyip yüksek devirli mikserle 5 dakika kadar çırpın. 


Soğuyan Kemalpaşaların üzerine -ister porsiyonluk, isterseniz bir tepsiye sıralamak suretiyle- hazırladığınız muhallebiyi dökün ve tekrar soğumaya bırakın. Soğuduğunda ki gerçekten çok güzel oluyor, afiyetle tüketin...



12 Eylül 2014 Cuma

Vişneli muffin, topkek yada en havalısından nutellalı vişneli CUPCAKE!

Başlığı yazarken azıcık dalga geçtim sanırım... Ama bazen, bizdeki bu fazla özentili hallerden fenalıklar geliyor bana... Neyse, konu derin!
Okullar açıldı malum, öğretmen milleti ve onların yavruları içinse açılalı 15 gün oluyor. Okul bahçeleri cümbüş, şenlik ve bol karmaşa içinde...
Benim kızım da bu yıl bir üst sınıfa geçti, menekşe iken papatya oluverdi, okulunda çok mutlu. "Bu çocuklar beni seviyor anne" diyor. Tabağındaki yemeğini başladığı günden beri tek başına ve tamamen bitiriyor. Tatilden döndüğümüz bir ay boyunca uygulanan "o yemek bitecek, tabağımızı yarım bırakıp kalkamayızzzz!" cümlelerim ve sonsuz istikrarım işe yaramış. Bazen beynimin yukarı yukarı zonkladığını hissettim. Çoğu zaman aydınlıkta başladığımız yemeği karanlıkta noktaladık. Gözyaşı, salya sümük, çok şey yaşadık. Ama çocuklar "kararlı" olduğunuzu gördüklerinde ister istemez kurallara boyun eğiyorlar. İlk bir kaç ağlama, sızlanma, reddetme, isyan sizi denemeye, hatta kararınızdan caydırmaya yönelik. Bunun için en güçlü silahlarını, gözyaşlarını kullanıyorlar. Çünkü biz onlara kıyamayız, bunu biliyorlar.
Ama bazen, bazı kuralların oluşması ve artık uygulanmaya başlaması gerekiyor. Ve bunun temelinin bu yaşlarda atıldığına inanıyorum. Elbette arada gözlerinin üstünden üstünden bakıp "kötü annesin sen!" cümlesini işittim kızımın ağzından ama Allah' tan öfkeliyken söylenen sözlere ehemmiyet vermem ben. Kavga bile etsem ve öfkeden kudursam, 5 dakika sonra herşeyi unutur gider şirinlik yaparım. Asla küs kalamam. Eşimle bırak bir günü, bi saat küs kalmışlığım yoktur, kedi gibi sokulurum hemen.


Yıllardır güvenerek ve severek yaptığım, tadından ve kabartısından her yapışımda yüzde yüz emin olduğum güzel bi kek. Top kek olunca çocuklar tarafından da daha bi seviliyor sanırım. Buzlukta vişnelerim vardı, onları da içine atınca hafif ekşili, güzel değişik bir tat oldu ve hemen bitti açıkcası...





  • 2 yumurta
  • 2 fincan pudra şekeri
  • 2 fincan şeker
  • 2 fincan yoğurt
  • 6 fincan un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 çay kaşığı toz zencefil
  • 1 çay kaşığı tarçın
  • 1 su bardağı vişne
Yumurta ile şekeri (şeker + pudra şekeri) krema haline gelene kadar güzelce çırpın. Ardından yağ ile yoğurdu ekleyerek çırpmaya devam edin. Başka bir kapta karıştırdığınız un, zencefil, tarçın ve kabartma tozunu sıvı karışıma ekleyin ve yavaşça karıştırmaya devam edin.


Yaklaşık 14 tane muffin çıkacak bu karışımdan, ancak yoğurdun koyuluğu, unun kalitesine bağlı olarak miktar değişebilir. Bende 12 tane çıkıyor örneğin.
Muffin kalıplarına boşalttığınız hamurun üzerine vişneleri bir kürdan yardımıyla hafifçe bastırarak içine ekleyin.
Ardından 170 derecede önceden ısınmış fırında 40 dakika kadar pişirin.


Üzerine nutella sürüp cupcake haline çevirmek ve çocuğunuzun orasına burasına krema bulaştırarak yediğini izlemek de ayrı bir keyif. Ve bir keke nutella sürüp yemek, benim yıllardır yaptığım en büyük zevkim...

14 Ağustos 2014 Perşembe

Damla çikolatalı kurabiye (American cookies)

Hani şu dışı kıtır, içi yumuşak (kek kıvamında) kurabiyecikler var ya, işte onlardan yapmaya hazırlanın bakalım. Tam 24 tane nefis kurabiye...



  • 1/2 su bardağı tereyağ (125 gr)
  • 1 su bardağı şeker (orjinali kahverengi şeker ama ben tercih etmiyorum, tercih edenler için yazdım yalnızca)
  • 3 yemek kaşığı şeker
  • 1 yumurta
  • 2 tatlı kaşığı vanilin (1 paket )
  • 1 + 3/4 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • istenirse 1 + 1/2 tatlı kaşığı toz espresso (ekleyin bence, güzel oluyor)
  • 1 su bardağı damla çikolata
Damla çikolataya ben biraz da, sevdiğim bitter çikolatalardan bıçakla küp küp keserek ekledim, sanırım biraz daha bol çikolatalı ve çokk güzel oldu.


Fırını 150 derecede ısıtın.
Şeker ile tereyağını (oda sıcaklığında) krema haline gelene kadar karıştırın. Orjinalinde bu işlemleri mutfak robotuyla yapıyoruz ama henüz bizim mutfaklarımızda, o benim tabirimle uzay üssü gibi duran makineler pek yaygınlaşmadı. Yani hem ucuz oldukları söylenemez, hem de biz yoğurmayı seven insanlarız!
Yaklaşık 4-5 dakikada birbirine karıştırdığınız şeker ve yağa yumurta ve vanilini ekleyin. 2-3 dakika daha karıştırmaya devam.
Ayrı bir kapta un, kabartma tozu ve tuzu karıştırıp yumurtalı karışıma ekleyin. 2-3 dakika boyunca güzelce karıştırın. Tüm bu işlemleri şimdiye kadar elimizle yaptık. Ancak espresso ve çikolataları da ekledikten sonra elleri çıkarıp tahta kaşığı sokuyoruz devreye. Çikolatanın erimesini istemeyiz değil mi?


Diğerlerinin aksine bu kurabiyelerin hamuru ele yapışan bir hamur olacak. Zaten o yüzden dışı kıtır, içi de yumuşak oluyor. Bir kaşıkla yada tercihen bir dondurma kaşığıyla yağlı kağıt kaplı fırın tepsisine hamurdan koyup kaşığın arkasıyla hamuru biraz düzeltin yani yassılaştırın.


150 derece önceden ısınmış fırında 20-25 dakika kadar pişirin. Süreyi fırınınıza bağlı olarak siz ayarlayın, çok fazla fırında kalmamalarına özen gösterin. Benim kurabiyelerin bu kadar esmer olmasına bakmayın, esmer şeker kullanmadığım halde, biliyorsunuz ben tam buğday unu kullanıyorum, o da girdiği her yere esmerlik katıyor.


Çocuklarınızın çokk seveceği çikolatalı kurabiyeleriniz hazır...Afiyet, bal herkese!

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Hayat çok güzel, bu meyve suyu da öyle: Kalan meyvelerden ev yapımı meyve suyu

Bazen, yaşayıp giderken hayatı, olanca yoğunluğu ve karmaşası içinde yaşamın, farkedemiyoruz aslında ne kadar kusursuz ve muhteşem olduğunu herşeyin... Bizde varolan zenginliği göremiyor çoğu zaman gözlerimiz... Miskin miskin kapılıp gitmeye devam ediyoruz kaldığı yerden birşeylere...Yapıyoruz, çoğu zaman hepimiz yapıyoruz aynı şeyi, çoğu zaman bazı birçok şeyi de erteleyerek, varlığının garantisi olmayan yarınlara üstelik!
Oysa o kadar güzel ki hayat, ve ertelenemeyecek kadar da kısa... Ve anı yaşamak önemli olan, ona, şuna, buna aldırmadan, canının çektiği gibi hareket edebilmek...
Sabah erkenden kalktım, sevdiceğimi işine uğurladım, ve kokladım nefis havayı kocaman bir solukla...
Oturdum balkonumda en sevdiğim yere, salıncağıma, yayıldım şöyle biraz ve sabahın o nefis serinliği içinde kitabımdan onlarca yudum aldım. Yaşadığıma ve hayatımdaki herşeye şükrederek... Ve zamanı çok dikkatli kullanmaya özen göstererek her zaman yaptığım gibi...

Bir yemek bloğu yazarı olarak, sadece yemeklerden bahsedemiyorum çoğu zaman, biliyorum. Ama tüm bunlar benden ibaret ve sadece yemek yazdığım zaman çok kuru, çok havada buluyorum yazdıklarımı... Onu da yapıyorum zaman zaman elbet, ancak öyle zamanlarda, anlayın ki yalnız başıma değilim, kafayı tam toplayamamışım demek ki... Ve yanımda muhtemelen hayatımın en güzel uğraşısı, el emeğim, göz nurum Naz' ım var.


Hazır meyve suyunu kendi evinde hiç görmemiş ve hiç tanışıklığı olmayan Naz' ıma çok sık yaptığım meyve sularından sadece birinin görselidir buradakiler. Anne sütünün yanında bişeyler içebildiği günden beri evde kefir ve meyve suyumu hep kendim yaptım. Şart değil ayrıca şu yada bu meyveden evde olması... Biz, biz derken kızımla ben meyve severiz, ancak tazeyken. Zaten herşey tazeyken güzel değil mi, birkaç gün geçince tadı bozuluyor sanki.


 Bunu bildiğimden ve semt pazarının resmen dibinde oturduğumdan az az alırım herşeyi. Yine de geceden sabaha tabakta kalan bir elma, iki kayısı, erik, şeftali, kiraz, üzüm, armut, aklınıza gelen ne varsa çekirdeklerini çıkarıyor, kabuklarını soymadan bi tencereye alıyorum. Meyvelerin üzerini geçecek kadar su koyup ocağın altını açıyorum. Meyveler ezilebilecek kıvama geldiğinde ki bu çok zaman almıyor, en fazla on dakika, ocağı kapatıyorum. Soğumasını bekleyip, soğuduğunda bir kevgir yardımıyla meyveleri eziyorum ve suyunun ayrılmasını sağlıyorum. Mümkün olduğunca posasını çıkarıyor ve kabuklarını atıyorum. Ardından tadına bakarak şeker oranını dengeliyorum. Bunu bal kullanarak yapıyorum, zaten bir kaşık bal yetiyor. Ve ben çoğu zaman içine biraz da limon suyu ekliyorum, o hafif ekşiliği seviyorum. Hatta kıvamı koyu gelirse meyve suyunuzun içine biraz da su ekleyebilirsiniz.


Sonra buzdolabında soğutup, oh nefis nefis içsin kuzularınız. Tabi yalnız kuzular değil, evdeki tüm fertler severek içiyor neticede bu meyve sularını. Mesela bizim bugün kahvaltıda eşlikçimiz armut, elma ve üzümden oluşuyor. Tadı harika, kesinlikle tavsiye olunur. Lütfen çocuğunuzdan ve kendinizden katkılı tüm gıdaları uzak tutun. Benim üç yaşındaki tontişim bile marketlerde satılan paketli ürünlerin "zararlı" olduğunu biliyor ve elini sürmüyor. İstisnalar ayrı tabi, "alır mısın?" diyerek yapılan ikramlarda çocuğumu engellemiyorum, kendi kararı...Ama şunu çok iyi biliyorum, o da en az benim kadar biliyor hangisi iyi, hangisi hastalık yapar, bize zarar verir!
Doğal, dalından ve katkısız günleriniz olsun, sevgi dolu, yaşamak dolu, aşk dolu...




4 Ağustos 2014 Pazartesi

Hellim kızartması eşiliğinde ızgara (dökümde) tavuk ve geçip gidiveren tatil!

Daha dün "Yanımıza başka ne alsak?" , " Liste yapalım, bişeyimiz eksik gitmeyelim oralara!..." diye söylenir dururken heyecanla, geçti gitti tatil...
Tam bir aydır ayrıyım evimden...Bir yengeç kadını için çok da güzel birşey değil açıkcası o kadar uzun süre evcağızından ayrı kalmak ama, bu yılki tatilimiz bi başka güzeldi. Bir dahakine kadar hasretle, sevgiyle anılacak, tebessümle yer edecek zihinlerimizde...
Aslında belki de artık ben çok büyüdüm, e tabi, otuzumu da aştım ve herşeyi daha bi idrak eder, tadına varır, anlar, özümser ve biriktirir hale geldim. Ve aslında ben, otuzumu çok sevdim. Eğer yaşarsak, daha kırkı var bunun...Daha asili, daha dingin ve çok şey biriktirmişi ellerinde...Ben bu kadarla kalmak istemiyorum, yaş almak ve aldığım her yaşla gelen tecrübenin, enerjinin ve olgunluğun bana kattıklarını birebir görmek istiyorum kendimde. 
Her alanda zevklerimin artık daha çok kalıplaştığını, yerine oturduğunu görüyorum mesela, kendimi beğeniyorum, beğendiklerimi de...Kendime neyin yakışıp, yakışmayacağını durup düşünmeden belirleyebiliyorum mesela...Tereddütlerim yok...
Anneyim, en iyisi olmaya, kendimce en doğrusunu yapmaya çalışıyorum. Ve elimdeki 3 yıl + 4 aylık ürünün herşeyinden "yüzde bir milyon" mutluyum...Hani, "bi çocuk daha yapsam, şunları, şunları yapmazdım!" diyebileceğim hiç bişey yok onunla ilgili, çok mesudum...
Çok sevdiğim, ilgilendiğim, ilgisi üzerimde olan, iyi anlaştığım, "ondan önce beni al Allahım, onsuzluğu yaşatma bana!" dediğim bi eşim var ve ailemle gurur duyuyorum. Tek kişi kaldığım yolda bugün üç kişiyiz ve bu aile çoook genişlesin istiyorum. İnsan hayatında herşey mükemmel olamıyor ama beni bi şekilde görüp, duyup, yaptıklarım ve yaşadıklarımla mutluluk duyan bi annem olduğuna inanıyorum. 
Tüm bunların yanında yapmak ve yaşamak istediklerim var ve asla kuramadığım cümleler...Belki çok kolay ama yapamıyorum, geç kalmaktan korkuyor ama mıh gibi yapıştırıyorum  o sözleri boğazıma. Konuşsam belki saatlerce susmayacağım kadar çok cümlem var içimde, paragraf paragraf...


Tatil dönüşü yanımızda en fazla çoğalanlar kitaplarımız oldu, ve aslında yeni ev eşyalarımız...Benim gibi biri en çok, ev eşyası ve ayakkabı alınca mutlu olur, çok şükür bu tatil yine başardık bunu!
Onları, aldığım herşeyi, tek tek, özene bezene yerleştirmeyi o kadar seviyorum ki, çocuk gibi seviniyorum resmen. Ve bunu, kısacık bir zamana sığdırmaktan nefret ediyorum. Geniş zamanlarda, rahat rahat, sindire sindire yapılmalı bu iş, ben de öyle yapıyorum ve bunun verdiği enerji bana epey yetiyor. Evimi, ailemi, eşimi, kızımı, kendimi, hayatı çok çok çok seviyorum...

Daha önce sözünü ettiğim döküm tencerelerime bir yenisi daha eklendi, değmeyin keyfime. Aslında çok da pratikler kendileri. Yani misal, tatilden eve döndüğümüzde, dolapta hiçbişey yokken, bir anda mükellef bi sofra hazırlamanıza yardımcı olur. Bu arada "dolapta hiçbişey yokken" deyimini geri alıyorum çünkü, benim hayatımda hiç olmadı öyle bişey! Allah korusun, kıtlık falan çıksa "40 gün" yetecek kadar hazırlığım vardır benim dolabımda, sağlamcıyımdır biraz! Yengeç olduğumu söylemiştim sanırım!


Bu da öyle beş dakikada hazırlanıveren tabaklardan, ama sunumu ve kendisi on numara...
  • dilediğiniz miktarda pirzola tavuk (eğer marine etmek isterseniz zeytinyağı, tuz, karabiber bu tabak için size yeterli olacaktır.)
  • 1 paket (yaklaşık 250 gr ) dilimlenmiş hellim peyniri
  • ve ızgaraya çok yakışan sebzeler; biber, soğan, domates...
Döküm ızgara tavayı kuru ve yağsız bir şekilde ocağa koyup altını açtık. Yalnızca 7-10 dakika arası (ateşin durumuna göre ayarlaması sizden) tavanın iyice ısınmasını sağladık. Çünkü bu sayede pişirdiklerimizin yarısını tavada kalmaktan kurtarmış oluyorduk. Yani bu nokta çok önemli!!!
Ardından ısınan tavaya önce tavukları, onların peşi sıra hellimleri ve sonrasında sebzeleri atarak pişiriyoruz. Sebzeler için tavukların aralarında yada kenar köşelerde yer kalmışsa o esnada da pişirebilirsiniz. Zaten yüksek ateşte domates dahil hiçbiri suyunu salmıyor, enfes oluyor...


Sonra da, alın onları servis tabağına afiyetle...Varsa biraz pilav en nohutlusundan...Pratik, iştah açıcı ve sanırım herkes tarafından zevkle kabul gören yemeğiniz hazır!

 Bunlar da tatile çıkmadan evvel ve hemen sonrasında eldeki nefis malzemelerle hazır ediliveren kış hazırlıkları...Giderayak evde kalan malzemeler yazık olmasın diyerek!
Fasulye konservesi ve bizim evin bitmek bilmeyen ritüeli; turşular! 



Ve bu da tatil boyunca tertemiz denizin, altın sarısı kumun, parlak güneşin ve dondurmaların tadını en fazla çıkaran ailemizin en küçük üyesi Nazoş Hanım...Çooook mutluydu, çok! Hatta bir günlüğüne gidilen Girne seyahati boyunca ve günün her anında mutsuzluğunu, durumdan hoşnutsuzluğunu her fırsatta dile getiren ve dönüşte saatin kaç olduğuna aldırmadan kendini sulara bırakıveren ve neşesi yerine gelen minik tırtılımız o bizim... Suratındaki ifade tatil boyunca hep aynıydı, hep mutlu, hep enerjik ve hep yorulmayan!


Tatil boyunca Naz' ın en favori yemeğiydi altta görülenler...Her seferinde asla tek bir tabakla yetinmedik, arkasını istedik! Arkada Kıbrıs' ın meşhur turşusu "Gabbar" , önde de hakikaten çok güzel bi lezzet "yengeç bacağı"...Tüm yemekler ve özellikle bu ikisi gerçekten çok güzeldi. Yapan ellere sağlık!


Allah tekrarını nasip etsin ve en kötü günümüz böyle olsun be! Tatil tadında günler diliyorum herkese...




3 Temmuz 2014 Perşembe

Limonlu sütlaç

En sevdiğim...
Galiba içine limon değen herşeye bi güzellik geliyor, bi tazelik, bi hoşluk, nefis bi aroma...



  • 1 litre süt
  • 1 su bardağı şeker
  • 1/2 su bardağı pirinç
  • 2 yemek kaşığı nişasta
  • 1 limon kabuğu rendesi


İşe pirinci yıkayıp, sıcak su ile ıslatmakla başlayın. Bunu en az 1 saat önceden yapmalısınız. Pirinçlerin suyunu döktükten sonra elinizle pirinçleri ezin. Böylece pirinçler kırılacak ve ağza daha yumuşak ve pirinç olduğunu belli etmeyen bir halde gelecek.



 Tencereye 1 bardak su koyun ve önceden ıslattığınız pirinci ara sıra karıştırarak pişirin. Bu iş için çırpma teli kullanın. Pirinçlerin piştiğine emin olduğunuzda tencereye sütü boşaltın. Bu arada pirinç suyunu çekmiş olacaktır. Sütün ısınmasına izin vermeden nişastayı ekleyin ve karıştırmaya devam edin. Kaynayan sütlaca şekerini ve limon kabuğu rendesini de ekleyin, 1-2 taşım daha kaynadıktan sonra ocaktan alın. İsterseniz ocaktan almadan evvel içine 1 paket vanilin ekleyebilirsiniz. 
Servis tabaklarına alın ve soğumaya bırakın.