Bazen, yaşayıp giderken hayatı, olanca yoğunluğu ve karmaşası içinde yaşamın, farkedemiyoruz aslında ne kadar kusursuz ve muhteşem olduğunu herşeyin... Bizde varolan zenginliği göremiyor çoğu zaman gözlerimiz... Miskin miskin kapılıp gitmeye devam ediyoruz kaldığı yerden birşeylere...Yapıyoruz, çoğu zaman hepimiz yapıyoruz aynı şeyi, çoğu zaman bazı birçok şeyi de erteleyerek, varlığının garantisi olmayan yarınlara üstelik!
Oysa o kadar güzel ki hayat, ve ertelenemeyecek kadar da kısa... Ve anı yaşamak önemli olan, ona, şuna, buna aldırmadan, canının çektiği gibi hareket edebilmek...
Sabah erkenden kalktım, sevdiceğimi işine uğurladım, ve kokladım nefis havayı kocaman bir solukla...
Oturdum balkonumda en sevdiğim yere, salıncağıma, yayıldım şöyle biraz ve sabahın o nefis serinliği içinde kitabımdan onlarca yudum aldım. Yaşadığıma ve hayatımdaki herşeye şükrederek... Ve zamanı çok dikkatli kullanmaya özen göstererek her zaman yaptığım gibi...
Bir yemek bloğu yazarı olarak, sadece yemeklerden bahsedemiyorum çoğu zaman, biliyorum. Ama tüm bunlar benden ibaret ve sadece yemek yazdığım zaman çok kuru, çok havada buluyorum yazdıklarımı... Onu da yapıyorum zaman zaman elbet, ancak öyle zamanlarda, anlayın ki yalnız başıma değilim, kafayı tam toplayamamışım demek ki... Ve yanımda muhtemelen hayatımın en güzel uğraşısı, el emeğim, göz nurum Naz' ım var.
Hazır meyve suyunu kendi evinde hiç görmemiş ve hiç tanışıklığı olmayan Naz' ıma çok sık yaptığım meyve sularından sadece birinin görselidir buradakiler. Anne sütünün yanında bişeyler içebildiği günden beri evde kefir ve meyve suyumu hep kendim yaptım. Şart değil ayrıca şu yada bu meyveden evde olması... Biz, biz derken kızımla ben meyve severiz, ancak tazeyken. Zaten herşey tazeyken güzel değil mi, birkaç gün geçince tadı bozuluyor sanki.
Bunu bildiğimden ve semt pazarının resmen dibinde oturduğumdan az az alırım herşeyi. Yine de geceden sabaha tabakta kalan bir elma, iki kayısı, erik, şeftali, kiraz, üzüm, armut, aklınıza gelen ne varsa çekirdeklerini çıkarıyor, kabuklarını soymadan bi tencereye alıyorum. Meyvelerin üzerini geçecek kadar su koyup ocağın altını açıyorum. Meyveler ezilebilecek kıvama geldiğinde ki bu çok zaman almıyor, en fazla on dakika, ocağı kapatıyorum. Soğumasını bekleyip, soğuduğunda bir kevgir yardımıyla meyveleri eziyorum ve suyunun ayrılmasını sağlıyorum. Mümkün olduğunca posasını çıkarıyor ve kabuklarını atıyorum. Ardından tadına bakarak şeker oranını dengeliyorum. Bunu bal kullanarak yapıyorum, zaten bir kaşık bal yetiyor. Ve ben çoğu zaman içine biraz da limon suyu ekliyorum, o hafif ekşiliği seviyorum. Hatta kıvamı koyu gelirse meyve suyunuzun içine biraz da su ekleyebilirsiniz.
Sonra buzdolabında soğutup, oh nefis nefis içsin kuzularınız. Tabi yalnız kuzular değil, evdeki tüm fertler severek içiyor neticede bu meyve sularını. Mesela bizim bugün kahvaltıda eşlikçimiz armut, elma ve üzümden oluşuyor. Tadı harika, kesinlikle tavsiye olunur. Lütfen çocuğunuzdan ve kendinizden katkılı tüm gıdaları uzak tutun. Benim üç yaşındaki tontişim bile marketlerde satılan paketli ürünlerin "zararlı" olduğunu biliyor ve elini sürmüyor. İstisnalar ayrı tabi, "alır mısın?" diyerek yapılan ikramlarda çocuğumu engellemiyorum, kendi kararı...Ama şunu çok iyi biliyorum, o da en az benim kadar biliyor hangisi iyi, hangisi hastalık yapar, bize zarar verir!
Doğal, dalından ve katkısız günleriniz olsun, sevgi dolu, yaşamak dolu, aşk dolu...
Yemek tariflerimi, annelik maceralarımı, akla zarar ürün değerlendirmelerimi, birbirinden ilginç ve şahsıma münhasır el işlerimi paylaşıyorum sizlerle. Fikir olur, ilham olur, örnek teşkil eder. Orası artık sizin bileceğiniz şey...
içimizi serinletenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
içimizi serinletenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
13 Ağustos 2014 Çarşamba
3 Ekim 2012 Çarşamba
Üzüm suyu ve "kurular"
Ne zormuş bu diş olayı yahu!
Diş etinin yarılıp, patlayıp bir dişe yol vermesi...
Çok şükür fazla bişey yaşadığımız yok, nelerini duyduk, ne nasihatler aldık. En yakınlarımızdan tutun tanımadığımız insanlara kadar herkes öcüledi diş zamanını!
İştahta bir miktar azalma, ki hala ekşi ve tatlı hayranlığımız sürüyor çok şükür!Onun dışında sabah erkenden ağlayarak uyanma, ki Naz yatak keyfi yapmayı seven, uykusundan gülücüklerle uyanan ve şarkılar söylemeye başlayarak yatağında bizi bekleyen bir bebektir. Şimdilerde bu şekilde uyanması tuhaf geliyor. Tabi bir de hayli yoğun bir huysuzluk, emmeye karşı artan ekstra bi düşkünlük... Zira maşallah, bütün dişler sözleşmiş resmen aynı zamanda çıkalım diye. Azısı, köpeği, her yerden diş geliyor. Bir de dişini gösterip "acıdı" demesi yok mu, tam ısırmalık oluyor!
Mümkün olduğunca öğünleri çeşitlendirmeye, farklı tatlar üretip aynı şeylerle sıkmamaya çalışan benim klasikleşmiş meyve sularımdan biri de üzüm suyu. Kahvaltı için mutlaka diyebileceğim bir vazgeçilmez farklı meyve suları. Yapılışı da hayli kolay.
Aynısını beyaz üzümle de yapabilirsiniz. O da denendi ve beğenildi tarafımızdan.
Ve kızımın vazgeçemediği kurular. Masamızdan eksik olmayan çeşit çeşit meyve kuruları. Konu komşu, eş dost, herkes bilir kızımın "kuru" düşkünlüğünü. Hatta kuru meyve gördüğü zaman gözleri parlayan bir kızım var benim. Eskiden parmak ucunda yükselip sadece bakmaya eren boyu da, artık o tabağa uzanmaya yetiyor. İtiraf ediyorum bu manyaklık benden bulaştı kızıma.
Neler mi tüketiyoruz:
Diş etinin yarılıp, patlayıp bir dişe yol vermesi...
Çok şükür fazla bişey yaşadığımız yok, nelerini duyduk, ne nasihatler aldık. En yakınlarımızdan tutun tanımadığımız insanlara kadar herkes öcüledi diş zamanını!
İştahta bir miktar azalma, ki hala ekşi ve tatlı hayranlığımız sürüyor çok şükür!Onun dışında sabah erkenden ağlayarak uyanma, ki Naz yatak keyfi yapmayı seven, uykusundan gülücüklerle uyanan ve şarkılar söylemeye başlayarak yatağında bizi bekleyen bir bebektir. Şimdilerde bu şekilde uyanması tuhaf geliyor. Tabi bir de hayli yoğun bir huysuzluk, emmeye karşı artan ekstra bi düşkünlük... Zira maşallah, bütün dişler sözleşmiş resmen aynı zamanda çıkalım diye. Azısı, köpeği, her yerden diş geliyor. Bir de dişini gösterip "acıdı" demesi yok mu, tam ısırmalık oluyor!
Mümkün olduğunca öğünleri çeşitlendirmeye, farklı tatlar üretip aynı şeylerle sıkmamaya çalışan benim klasikleşmiş meyve sularımdan biri de üzüm suyu. Kahvaltı için mutlaka diyebileceğim bir vazgeçilmez farklı meyve suları. Yapılışı da hayli kolay.
- 1 kg mor üzüm (hiç anlamam meyvelerin türlerinden mor üzüm işte, rengi pek hoş)
- 1 su bardağı kadar şeker
- 1 kg su (5 bardak)
Aynısını beyaz üzümle de yapabilirsiniz. O da denendi ve beğenildi tarafımızdan.
Ve kızımın vazgeçemediği kurular. Masamızdan eksik olmayan çeşit çeşit meyve kuruları. Konu komşu, eş dost, herkes bilir kızımın "kuru" düşkünlüğünü. Hatta kuru meyve gördüğü zaman gözleri parlayan bir kızım var benim. Eskiden parmak ucunda yükselip sadece bakmaya eren boyu da, artık o tabağa uzanmaya yetiyor. İtiraf ediyorum bu manyaklık benden bulaştı kızıma.
Neler mi tüketiyoruz:
- Yaban mersini kurusu
- dut kurusu
- siyah ve beyaz üzüm kurusu
- kuru erik
- kuru günkurusu kayısı
7 Ağustos 2012 Salı
Kayısı nektarı
Kışın alternatifimiz daha boldu sanırım. Elma suyu, portakal suyu olmadı havuç suyu, mandalina, greyfurt suyu, bitki çayı, ıhlamur... Ancak mevsim yaza dönmeye başladıkça, kıştan kalma portakal da tükenince ben de Naz için yeni fikirler üretmeye başladım. Vişne suyu, ayran( ki kendisine hayranız!), erik kompostosu, kayısı nektarı gibi...
Artık o hafta pazardan hangisi alınmışsa, evde hangisinden mevcutsa...
Gelen misafirlerimizin de en çok rağbet ettiği içeceklerden biri oldu kayısı nektarımız. Yani anlaşılacağı üzere şehir dışından gelen ve hazım sorunu yaşayan misafirlerden bahsediyorum...
- 1 kg kayısı
- 2 su bardağı şeker
- 1-2 tane karanfil
- su
Koyuca kıvamlı bir kayısı suyunuz olacak. Dilediğiniz miktarda sulandırarak soğuk olarak tüketebilirsiniz.
1 Mayıs 2012 Salı
Lohusa şerbeti
Çok sevdiğim bir arkadaşımın mayıs ortalarında gelecek tatlı bebeği için bu tarif...Sağlıkla, mutlulukla, hayırlısıyla gel güzel bebek, güzel annen, baban, abin ve bizler seni bekliyoruz.
Hep adını duyardım ama rengi dışında hiçbirşeyi hakkında bi fikrim yoktu. Naz' ın doğumunda bizle hiçbir ilgisi olmayan ama çok tatlı, tonton bi teyzemiz yaptı bize şerbetimizi. Ellerine sağlık, gerçekten de çok başarılıydı. O günden sonra ben de öğrenmiş oldum tabi lohusa şerbeti nedir, nasıl yapılır...
Özellikle üzerine kavrulmuş ve kırılmış fındıkla çok yakışıyor. Hatta mümkünse benimkisi onsuz olmasın. Bunun için bildiğimiz fındığı yada çam fıstığını (dolmalık fıstık) kullanabilirsiniz.
Yapımı da çok kolay, anne adayları bu tattan mahrum kalmayın bana kalırsa. Üstelik anne sütüne katkısı da bi hayli fazla. İlk içişimde biraz abartıp iki ila üç bardağı devirmiştim. Sonrasında " ya en iyisi bir daha içmeyeyim ben bu şerbetten" diyebileceğim kadar katkısı oldu sütüme...
Aktarınızdan lohusa şekeri yada kırmızı şeker olarak isteyebilirsiniz bu içeceğe rengini veren şekeri. Oldukça koyu kıvamlı, sulandırılarak tüketiliyor şerbetimiz. Böylece muhafaza etmesi de kolay oluyor aslında, az yer kaplıyor:)) Ayrıca uzun süre de dolapta kalabiliyor. Canınız istediğinde tüketebilmeniz için...
Ve malzemeler:
- yarım kg lohusa şekeri yada kırmızı şeker
- 10 su bardağı şeker
- 10 su bardağı su
- 2 tane çubuk tarçın
- 7-8 tane karanfil
15 Mart 2012 Perşembe
Buz gibi limonata...
Bayılırım limonataya. Şimdi size yapımı kolay, aroması yerinde bir limonata tarifim var. Deneyin lütfen...
Bu karışıma limon suyunu ve yarım litre daha suyu ekleyin ve karıştırın. Eğer limonata size tatlı geldiyse biraz daha su ilave edebilirsiniz.Buzdolabında biraz soğuttuktan sonra size afiyet olsun.
- 3 tane limon ( eğer varsa 1 küçük portakal yada 1 küçük yeşil limonu da bu işe katabilirsiniz, rengi ve tadı biraz daha farklı olsun derseniz. Yoksa hiç sorun değil, sonuç yine fevkalade olacak.)
- 1 su bardağı şeker
- 1 lt su
Bu karışıma limon suyunu ve yarım litre daha suyu ekleyin ve karıştırın. Eğer limonata size tatlı geldiyse biraz daha su ilave edebilirsiniz.Buzdolabında biraz soğuttuktan sonra size afiyet olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)