krema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
krema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Aralık 2015 Perşembe

Hepsi bir arada pişen tavuklu kremalı makarna! ( chicken alfredo )

Çok seviyorum ordan burdan bişeyler inceleyip öğrenip hemencecik onu uygulamayı...Bu anlamda Pinterest benim için biçilmiş kaftan. Pinterestte gezinmeyi, yeni yeni püfler edinmeyi, "vaay, bunlar da varmış, alem neler yapıyor yahu!" demeyi çok ama çok seviyorum. Çoğunun hemen oracıkta bi fotosunu alıveriyorum ki unutulmasın, sonra vaktin bol olduğu hallerde dönülüp bakılıp yapılsın, çeşit olsun. Gerçekten de insanlar neler yapıyor, olmaz denilenden ne yaratıcılıklarla neler üretiyorlar hayran kalıyorum. Bakmakla görmek arasındaki fark işte. Sen sadece tişört diyorsun eşimin giymediği, kadın onu kesip biçip kızçesine etek yapıp giydiriyor şıkır şıkır!
Olsun kopyayı aldım, ben de yaparım kii! diyosun sen de masumane ve o kadar içten!
Bu yemeğimizi de pintçiğimize borçluyuz. Anında pinlenen, fotosu çekilen bi olay kendisi. Ya ben aslında bu ve buna benzer pek çok şeyin fotosunu çekmeyi ve saklamayı huy edindim son yıllarda, çünkü bu koşuşturup durmacalı hayat içinde bazı şeyleri kolayca unutabiliyorum. Ve fakat unutmamak da istiyorum. O yüzden de zaten mantar panomda sürekli notlarım, telefonumda anlık çekimlerim boldur benim. 


En güzel yanı da makarnanın ve tavuğun tüm faydasını, vitaminini, mineralini kaybetmeden yiyebilmeniz. Özellikle tercih ettiğim bir pişirme yöntemidir kendisi öteden beri. Küçük bir örnek, daha öncelerde yaptığım bu domatesli makarna da onlardandır, hepsi bi arada pişengillerden...
  • 1 paket makarna
  • 2 adet tavuk göğsü
  • 1 paket krema (200 ml )
  • tane kişniş, tuz, karabiber
  • 2-3 su bardağı sıcak su
  • zeytinyağı
  • üzerine kıyılmış dereotu
Geniş bir tencereye çok az zeytinyağı ile kuşbaşı doğradığınız tavukları atın. Yüksek ateşte suyunu salmadan kızartın hafifçe. Ardından kişniş, tuz ve karabiberi ekleyip makarnaları ve kremayı ekleyin. Üzerine kaynar suyunu ekleyin ve pişmeye bırakın. Elbette kapağı kapatmıyoruz, sonra taşaar! Ve ben o taşmanın yol açtığı ve aslında tüm ocak kirlerinden nefret ederiim. Ben üzerine bir küp de tereyağı attım, küçük bi lezzet dokunuşu olsun diye!


Çook fazla suyunu çekmesini yani kurumasını beklemeden ocağın altını kapatın ve 3-5 dakika dinlenmeye bırakın. Üzerine kıyılmış dereotu yada maydanozla servis yapın. Yanına muhteşem soslu bi salata, güzel bi içecek, biraz eş sohbeti ve çocuk cıvıltılarını da alarak afiyetle yiyin.


28 Ekim 2014 Salı

Kolay browni

Yağmurlu günleri severim, pek çok...
Ama yağmur yoksa, havanın kapalı olmasından da hiç hoşlanmam. Tüm enerjimi öncelikle güneşten alıyorum çünkü ben. Gökte güneşi farkeden tüm bünyem sevinçten çılgına döner. 
Herşeyi yapabilirim böyle günlerde, her işin üstesinden gelebilir, her yeri saat sınırlaması olmadan gezebilirim ve daha neler neler... Yaşasın güzel GÜNEŞ!
Ve çalışan anne olma durumu...Herşey son derece pratik olsun, fazla zaman almasın, sevdiklerime bolca zaman kalsın en kalitelisinden... Bunun için tüm çabamız, enerjimiz, koşuşturup durmamız... Bu arada canı tatlı bişiler çeken çocuğunuz yada sizin için son derece pratik bir tarif...


  • 1 küçük kavanoz (350 gr )  kakaolu fındık kreması (ekmek üzerine sürdüklerimizden)
  • 2 yumurta
  • 1/2 su bardağı un
  • 1/2 çay kaşığı karbonat
Kakaolu fındık kreması ile yumurtayı çırpın. İyice karıştığında unu ve karbonatı ekleyin. Küçük boy kare bir borcama yağlı kağıt serin.

Hazırladığınız kek hamurunu döküp üzerini düzeltin. 
Önceden ısıtılmış 175 derece fırında 25-30 dakika kadar pişirin. Bizim brownimiz muhtemelen sizinkinden daha esmer olacaktır, dolayısıyla rengi sizi yanıltmasın, çünkü biz kendisini yaparken sütlü değil de bitter kremayla yaptık...


Çıkarıp dilimleyin ve afiyetle tüketin. Bizim evdeki ilk tüketici fotoğrafta görüldüğü üzere çoook tatlı bi şirinedir.

5 Haziran 2014 Perşembe

Kokostar kek

Kek yapmayı seviyorum, pratik!
Fırından çıkan sıcacık keki, hafif ılınınca yemeyi de seviyorum, enfes!
İçi süprizli olan, bu keke de bayılıyorum, dışı çikolatalı kek. Dikkatinizi çekerim kakaolu değil, bizzat çikolatalı ve enfes bi kek. Yerken içine giren çikolata tadını tam anlamıyla alıyor ve "işte bu!" diyorsunuz.
Kekin orjinal tarifi Cafe Fernando' dan.
Kokostar kısmıysa bendenize. Ortaya güzel bişi çıktı, tavsiye ederim. Sunum açısından da on numara bir kek kendileri...


Keki için:

  • 2,5 su bardağı un
  • 1/4 su bardağı kakao
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 3/4 çay kaşığı tuz
  • 1/2 su bardağı kefir veya süt
  • 1/2 su bardağı krema 
  • 200 gr ince doğranmış çikolata
  • 225 gr tereyağ
  • 1 + 1/4 su bardağı şeker
  • 4 yumurta (birinin beyazını ayırın)
  • 1 çay kaşığı vanilin
Kokostar kısmı için:

  • 1 yumurta beyazı (irice)
  • 1/2 su bardağı pudra şekeri
  • 1 su bardağı hindistan cevizi

Öncelikle fırını 170 derecede ısıtın.
Bir kapta un, tuz, karbonat ve kakaoyu karıştırın.
Kremayı tavada ısıtın ve üzerine çikolatayı ekleyin. Eğer o anda evde krema yoksa kaymak yada az miktar tereyağ da kullanabilirsiniz.
Kefiri ekleyin ve buzdolabında soğumaya bırakın. Oda sıcaklığına gelmesi yeterli.
Ayrı bir kapta tereyağile şekeri krema kıvamına gelene kadar çırpın. Üzerine yumurtaları teker teker kırarak ekleyin.
Sogumaya biraktiginiz cikolatali krema karisimini da ekleyin ve cirpmaya devam edin.
Vanilini ekleyin ve ilk hazırladığınız kuru karışımı (unlu karışım) bu kaba ilave edin.
Yağladığınız kalıba (genişçe bir kap seçin, zira büyükçe bir kek oluyor.) kekin yarısını dökün.
Bu arada bir kapta pudra şekeri, yumurta beyazı ve hindistan cevizini iyice karıştırın. Fotoğrafta görüldüğü üzere elinizle küçük topaklar yapıp hamurun üzerine sıralayın.


Üzerine kalan hamuru dökün ve 55-60 dakika kadar pişmesini bekleyin. Pişip pişmediğini kürdan yada bıçak yardımıyla kontrol edin.


Fırından çıktığında biraz ılımasını bekleyin ve dilimleyin.
Afiyet, bal, şeker!

14 Şubat 2014 Cuma

Kremalı brüksel lahanası

Her yıl en az iki kez alıp, soframa koymaya çalıştığım sebzelerden biridir Brüksel lahanası. Zaten tezgahlarda çok uzun uzadıya göremiyoruz kendisini, ömrü uzun değil sanırım...
Her zaman yaptığım zeytinyağlısının aksine bu kez elimde kapı gibi bir tarif vardı, Cafe Fernando' nun "Kremalı Brüksel lahanası"!
Öyle olunca, elbette bu tarifi hayata geçirmek için fırsat kolladım ben de ve gördüğüm ilk tezgaha hemen yanaştım. Sonuçta lahanalarım poşetimdeydi ve mutluydum.



  • 500 gr Brüksel lahanası
  • tereyağ
  • 1 limon suyu
  • 1/4 su bardağı krema
  • 1/2 su bardağı süt
  • 1/4 su bardağı sebze suyu
  • tuz, karabiber
Lahanaların dış yapraklarını alıp yıkadıktan sonra ikiye bölün ve tereyağ ile yüksek ateşte, lahanayı kahverengileştirin, yani bir çeşit mühürleme gibi düşünün. Bu noktada dikkat edin, kapağını da kapatmayın ki, sebzeniz yumuşamasın.
Sonra altını kısın ve süt, sebze suyu (normal su da olabilir ancak, sebze suyunun kattığı tadı vermeyecektir, dolapta kalan birkaç sebzeden bile kolayca hazırlayabilirsiniz, sebzeleri çok az yağda hafif soteleyin ve su ekleyin ),tuzunu ve biberini de ekleyip, kapağını kapatıp pişmeye bırakın. Yaklaşık 10 dakika karışımı iyice içine çekip yumuşayına kadar pişirin. Piştiğinde kremayı da ekleyin ve ardından ocaktan alın.
Lahanayı tabağa alın ve tavada kalan sosa limon sıkıp tekrar ocağa alın ve 2-3 dakika kadar sosun koyulaşmasını bekleyin. Sonra onu da alıp lahananın üzerine dökün ve afiyetle tüketin.


8 Kasım 2013 Cuma

Brokolili kiş

Uzuunca zaman sadece reçetelerini okumakla yetindim, uzak durdum, tedirgin biraz. Benimsemedim yani ilk bakışta, ne de sonraki bakışmalarda!
Ama zamanla göz attığım her yeni tarif beni heyecanlandırmaya başladı, aramızdaki soğukluk sona ermeye. Sebze, bol peynir, krema, hamur, bunların hepsi tam bana göreydi zaten, tam benlikti...Kolaycacıklığı da cabası!


Sonra da işte böyle...Öyle bi ısındık ki birbirimize, dolapta gördüğüm her malzemeye "senle nasıl bi kiş yapabiliriz ki acaba?" diye bakıyorummm. Ve sık sık da yeni tariflerle Serdar Bey ve Naz Hanım' ın karşısına çıkıyorum.

Hamuru için:

  • 2 su bardağı un
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı tuz
  • Yarım su bardağı kadar ılık su
Üzeri için:
  • yarım kg brokoli
  • 1 tane kuru soğan
  • 1 tane kırmızı biber
  • 1 kase peynir (dilediğiniz peynir olabilir, evde ne varsa, en çok beyaz peynir ama...Kaşarın soğuyunca sertleşmesinden hazzetmiyorum şahsen)
  • 4 yumurta
  • 2 çay kaşığı kabartma tozu
  • tuz, karabiber
  • 1 su bardağı krema (evde yoksa biraz süt ve yoğurtla da bu işi çözebilirsiniz)
  • 3 yemek kaşığı un
Hamur için gerekli tüm malzemeleri biraraya getirin ve iyice yoğurun.
Hava almayacak şekilde streç filmle sarıp buzdolabına kaldırın ve en az iki saat dinlendirin.
Bu arada brokoliyi az miktar haşlayın. Suyunu süzün ve üzerine yarım ay şeklinde doğranmış soğanı ve biberleri ekleyin. Peyniri, kabartma tozunu, yumurtayı, kremayı, unu, tuzu ve biberi de ekleyip karışımı homojen hale getirin.
Dinlenen hamuru kalıptan biraz daha büyük olacak şekilde açın ve yağladığınız kalıba yerleştirin. Hamurun üzerine çatalla delikler açın ki, hamur kabarmasın.
Önceden ısınmış 160 derece fırında en çok on dakika hamuru pişirin.
Çıkan hamurun üzerine sebzeli karışımı dökün ve tekrar fırına verin, güzelce kızarana kadar yaklaşık 35- 40 dakika pişirin.


Çıkardığınızda biraz ılınıp, dinlenmesini bekleyin. Çay nefis bir eşlikçi oluyor kendisine...
Yeni kişlerde buluşmak üzere....
Büyük bir zevkle...



Bu da bizim bahçeden bugüne ait bir foto. Naz' la eve dönerken bahçemizdeki yeni keşfimiz...Bu muhteşem güzelliği nasıl her gün görmeden geçmişiz, anlamak güç. Hele yağmurdan sonra, üzerindeki su damlalarıyla nasıl güzel görünüyor, yıkanmış yıkanmış daha da bi güzelleşmiş sanki...



6 Eylül 2013 Cuma

Sebzeli, kremalı tavuk suyu çorba

Bu gece kelimenin tam anlamıyla, tam da karmakarışık oturdum bilgisayarın başına...
Onlarca fotoğraf arasında gittim geldim, beğenemedim hiçbirini. Karar kılamadım aslında hiçbirinde. Aslında niyetim "ne kadar da çokmuş!" dediğim kış hazırlıklarına biraz ara vermekti.
Ve aslında niyetim çokça konuşup, bir nevi dertleşmekti...

Önce kapısından gireli dakikayı bulmadığım bir butikte, kafama kendi yarım kadar bir manken yedim. O esnada tek yaptığım Naz' ın nerede olduğunu kontrol etmekti.  Neyseki olanların farkında değil, bulduğu en topuklu ayakkabıları bana bir an önce gösterme ve denetme çabası içindeydi yalnızca.
 Kaşımın üzerinde bir yarık, saatler süren zonklama, ısrarcı bir başağrısı ve gözümde günler süren bir morluktu bana kalan sonunda. Aynaya her baktığımda girdiğim o dükkandan bir kez daha nefret ettim. Ve her defasında eşinden şiddet gören kadınları düşündüm, ben böyleysem, o kadınlar nasıl severler bu hayatı, nasıl bakarlar o adamların yüzüne her defasında ve belki de mecburen! Nasıl tiksinmezler herşeyden ve bu düzeni bozuk dünyadan...

Henüz çok taze bu durumun ardından 3 gün boyunca da ateşler içinde yattım, uyuyabildiğim her dakika kabuslar gördüm. En son gece, ateşim yine 39' u bulduğunda dayanamadım ve tekrar hastanede aldık soluğu. O gece ve devamında yediğim iğnelerden doğan yeni morluklarım kaldı yanıma bu kez.
Ve tabi bu hastalık bana öğretti ki benim eşim mutfakta tam bir felaket, yada ben onu fazla tembel hale getirmişim. Çünkü hatırlıyorum, henüz yeni tanıştığımız dönemlerde bana konserve de olsa yemek yapmışlığı, güzelcene de bir tarhana çorbası hazırlamışlığı vardı. Tamam içinde fışkıran bir cevher yoktu belki ama olan da buharlaşıp havaya karışmış zamanla.
Bir hafta boyunca sürekli yemek sipariş ettik ve gördük ki bu durum inanılmaz sıkıcı. Kurduğumuz sofraları ailecek özledik. Hatta ilk günün sonunda Naz "ben aç kaldım" diye söyleniyordu kendi kendine. Gel de kahrolma!
Tabi arada eşimden gelen "sana çorba yaparım ben" teklifini hızlıca reddettim, çünkü gözümde canlananlar hiç de hoş şeyler değildi. Neticede mutfakla uzaktan yakından alakası olmayan- yemek dışında, güzel yer!- bundan da hiç şikayeti olmayan bir eşim olduğu yıllar sonra kafama iyice dank etti. Ancaak insan sevdiğinin o beceriksiz hallerini bile seviyor. Yapacak birşey yok malesef, seni böyle aldım kabul ettim ben güzel insan, sayın Yılmaz!
Son iğnenin ertesi günü ise hem Naz hem de benim için okul sezonunu açtık.
Naz okullu oldu bu yıl, okula gidiyor olmak, kitaplar, hamurlar, öretmen!, yeni arkadaşlar, gözlemlenecek pek çok yeni durum...Hepsi, hepsi Naz için mükemmel şeyler! Bir de şu ayrılık anları olmasa! En çok da bana zor geliyor desem...
Hatta geçen sabah elbise delisi kızım şort giymek istemediğinde "ama öğretmenin bu sabah şort giymeni istemişti" diyen babasının sözünü bile dinledi minik sıpa... Ki bu konuda baba-kız ve anne-kız olarak çok ciddi kıyafet sorunları yaşamış bireyleriz. Çünkü Naz illaki elbise giymeli ve mütemadiyen o eteklerini savurmalı nazlı nazlı yürürken...

Bütün bunların ardından size öyle bir çorba tarifi vermeliyim ki hasta olduğum günlerin de acısı çıksın aradan. Ben bu ara Naz' ın yediği herşeye bolca ve çeşit çeşit sebze ekleme telaşındayım. Herşeyin içine birkaç sebze tıkıştırıveriyorum, biz de severek yiyoruz. Bu da öyle güzel bir çorba. Bir kez yapın, ikinciyi muhakkak yapacaksınız.


  • 1 tane tavuk budu
  • 2 yemek kaşığı un
  • tereyağ + zeytinyağı
  • yarım su bardağı krema
  • muskat rendesi
  • evde bulunan sebzelerden bir demet, mesela 1 kırmızı biber, 1-2 yeşil fasulye, küçük bir patates, yeşil biber, havuç... Sebze olayını çok da abartmayın, 2-3 çeşit olsa yeter.
  • tuz
Haşlayıp ufak ufak didiklediğiniz tavuğu bir kenara alın.
Tenceredeki yağda unu kokusu çıkana kadar kavurun. Üzerine 3-4 bardak su ilave edin, tavuk suyunuz mesela ve karıştırarak kaynamasını sağlayın.
 

Minicik küpler halinde doğradığınız sebzeleri ve ardından tavuk parçalarını çorbaya ekleyin. Sebzeler çok küçük boyutta olduğundan çabuk pişecek ve herkes afiyetle tüketecektir. 
Tuzunu ve muskat rendesini ekleyin ve ocaktan almaya yakın kremayı da ekleyip altını kapatın. 
Nefis çorbanız servise hazır...Afiyet bal herkese!


Böyle de bi başkadır benim kocam...Bulduğu yerden, umulmadık anda bir demet çiçekle dikiliverir karşınıza, Hastalık filan unutulur bi 5-10 dakika!


                    Böyle de çok sevilir hayatımın bu en güzelleri. Varlığınız ömre bedel, seviyorum sizi...









25 Mayıs 2013 Cumartesi

Kağıt helvalı kolay pasta

Ardıma dönüp bakmak ve "Ne salakmışım, ne üzmüşüm, ne paralamışım be kendimi, yazııık!" demek istiyorum...
Yaşadıkça öğrenmek bitmiyor vesselam...
.............
Öğretmenler odası dışarı taşındığından beri muhabbetler daha bir koyu, keyifler açık havada daha bir yerinde,  ziller daha çabuk çalıyor ve aynı zamanda!
Okulumuzun çalışkan insanı Ali Bey tarafından avuç avuç toplanmış ve yenmeye doyulamamış ( özellikle sevgili Ayten hocam ve bizzat kendim tarafından) ahududular aşağıda poz verenler. Sadece görüntüsü yetmez mi bunların?..Tadı apayrı bir şey elbette...Muazzam!


Bir de yine görür görmez vurulduğum başka bir şey var, kağıt helvalı bu pasta...
Kağıt helvayı zaten çok severim, bu da cuk oturdu üstüne. Aynı akşam iki koca dilimi ben tükettim, mest oldum. Hatta ikinci dilimi yatmadan henüz birkaç dakika önce tüketip altın vuruşumu yaptım. 
Tabi aynı zamanda başka bir tavsiye size, lütfen pastanızın donmasına izin verin. Aksi takdirde fotoğraflarda da görüldüğü üzere, pastacık henüz kendine gelememiş olacak ve evresini tamamlayamadığından kremasını akıtma eyleminde bulunacaktır.


Malzemeler:
( kaynak: mutfakpenceremden )
  • 4 tane kağıt helva
  • 125 gr çikolatalı tahin helva
  • 3 yemek kaşığı süt
  • 2 yemek kaşığı kakao
  • 1 kibrit kutusu kadar eritilmiş bitter çikolata
  • 1 yumurta

Tahin helvayı sütle krema haline gelene kadar iyice ezdikten sonra içine yumurta, kakao ve erimiş çikolatayı ekleyin. Hazırladığınız kremadan kağıt helva üzerine bir miktar sürün. Aynı işlemi 4 kat için de tekrarlayın. Kalan krema ile pastanın üzerini ve kenarlarını kaplayın. 
Buzdolabında 1-2 saat kadar dinlendirdikten sonra afiyetle tüketin. Farklı meyveler, kuruyemişlerle de renklendirilip tatlandırılabilir kanımca...



6 Mart 2013 Çarşamba

Karnıbahar omleti

Çok bayıldığım sebzelerden biri değil belki  ama farklı farklı şekillerde karşıma çıkmasını sağlayarak iştah katsayımı artırıyorum...Yada artırmaya çalışıyorum....
İlk olarak bir arkadaşımda tattım bu güzelliği, sonra da evde kendim denedim, her ikisi de süperdi bana kalırsa.
 Çayın yanında da sunabileceğiniz, farklı ve hoş bir alternatif oldu karnıbaharın bu hali. Özellikle içinde peynir barındırması, karnıbaharı aldı, bambaşka bir seviyeye yükseltti benim gözümde. Bir de fırına sürülünce...



  • 1 tane karnıbahar ( ben her  zamanki gibi küçük boyda tercih ettim.)
  • 3 tane yumurta
  • 1 kase beyaz peynir
  • 1 kase kaşar peyniri
  • 1 su bardağı krema
  • tuz, karabiber
Karnıbaharı tuzlu suda çok yumuşatmadan 7-8 dakika kadar haşlayın ve suyunu süzün.
Ardından küçük parçalara ayırın.
Yumurta, peynir, krema ve tuzu bir kapta iyice karıştırın. Üzerine karnıbaharı ekleyin ve yağlanmış fırın kabına boşaltın. Önceden ısınmış 180 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirin.




15 Ocak 2013 Salı

Labne peynirli domates çorbası

O kadar güzel ve tatlı telaşlar içindeyim ki bu aralar...
Yoğun bir "detoksa" girdim bütünsel anlamda.
Evimdeki neredeyse tüm eşyalarımı elden çıkardım...
Geçen yıl kızımın doğum gününde karşımıza yeni bir ev sahibi olma fırsatı çıktı, kaçırmadık. Marmaris' teki inşaat yasakları falan derken, bu yıl martta olmadı nisan ayında, nasibimizde de varsa yerleşeceğiz yeni evimize.
Allah herkese nasip etsin denecek türden harika bir sevinç elbette. Konunun dekorasyon kısmı beni fazlasıyla rahatlatıyor şu sıralar. Aynı zamanda evden eşya çıktıkça mükemmel bir rahatlama geliyor herkese. "Az eşya, Az insan" mantığını benimsediğimden beri yaptığım en güzel işlerden biri oldu bu.  Böyle bir  sevinci bile  paylaşamadığımız, araya malesef başka duyguların girdiği bir dünyada yaşıyoruz artık...O yüzden en iyisi budur! Ve artık mümkünse yalnızca amaca hizmet etsin eşyacıklarımız, biz onlara hizmet etmeyelim fikrindeyim...

Hiç bu kadarını beklemiyorduk belki ama tam bir gün içinde tüm eşyaları sattık ve kitle iletişimin gücüne bir kez daha hayran kaldık! PES dedirtti! Eğer ufacık bir niyetiniz varsa,bakıp bakıp boşverdiğiniz bişeyleriniz de mevcutsa  lütfen aksatmayın, bir- iki fotoğrafını çekin ve "yenilenme vaktidir" deyip kurtulun. İnsana çok iyi geliyor, emin olun...



Bu da kızımın çok severek yediği bir çorba oldu, çok zaman oldu yapılalı... Açıkcası Naz' ın sevmediği iki şeyden biri peynir diğeri de haşlanmış yumurta idi. Bu çorbadan sonra peynir kapısını araladık, hatta gayet iyi de bir ilişki kurduk . Artık makarnasının üzerindeki tulum peynirine bile karşı çıkmıyor Naz. Yalnızca kaşar peynirini ucundan azıcık yediği düşünülürse ...Dün gece iki koca dilim bol peynirli börek, koca bir bardak portakal suyuyla lüpletildi mesela!

Malzemeler:

  • 4 tane büyük boy domates ( bu mevsimde almayın, varsa mevsimindeki domatesiniz, onu kullanın. Ben buzluğumun yarısını domatesle doldurdum bu yıl, çook da iyi yaptım yine!)
  • 1 çorba kaşığı domates salçası
  • Tereyağ
  • 2 çorba kaşığı un
  • 4-5 su bardağı su
  • 2 çorba kaşığı labne peyniri
  • Yarım paket krema
  • tuz


Domatesleri soyup salça ile birlikte blendırdan geçirin.
Unu yağda kokusu çıkana kadar kavurun. Hazırladığınız domates püresini ve suyu ekleyip koyulaşana kadar pişirin. Tuzunu ayarlayın.
Ocaktan almadan hemen önce ayrı bir kapta labne peyniri ile kremayı iyice çırpın. Bu sosu da tencereye ekleyip karıştırın ve bekletmeden altını kapatın.
Üzerine tabi seviyorsanız mutlaka pul biberle servis yapın, ya da karabiberle! Yada sevdiğiniz bir baharatla, bu çorbaya baharat çok yakışıyor bana kalırsa ...