30 Eylül 2013 Pazartesi

Kış hazırlıkları 5: Fasulye turşusu

Turşu olayına kaptırmış gidiyorum, çok fena hem de...
Cam şişede kurulan turşu çok da başarılı olmadığından, evde de turşu kavanozu bırakmadığımdan, bir süre beklemeye almıştım kendimi. Ancaak, cam şişenin kapanmadan önce bir poşet ile havasız bırakılması tekniğini görür görmez hemen aldım, kabul ettim. Başlasın yeni turşu maceraları...
Başladı zaten, her cinsten yapılıyor. Onları şişesinde ilk birkaç gün boyunca seyretmek en büyük keyiflerimden biri. Gün be gün sararmalarını, olumlu gelişmelerini, değişmelerini takip etmek...
Geçen yıllarda yediğim turşu kavurmalarını düşünüp, çook da beğendiğimi hatırladım ve nerden düştüyse aklıma, fasulye turşusu yapmaya karar verdim. Üstelik şimdi tam de nefis nefis, tazecik güz fasulyeleri dolduruyorken çarşı pazarı, tam zamanı.


İnternette konu ile ilgili araştırma yaparken, bu alanda çok da fazla tarif olmadığını gördüm. Yani birçok sitede tarif var, ancak hemen hemen hep aynı tarif dolanıyor ortalıkta. Yani bu tarifi ilk koyan, ilk uygulayan kimmiş bilemedim, o yüzden kaynakça belirtemiyorum. Ben de kendime göre derledim tarifi. Sanırım Oktay Usta' ya ait orjinali, ama yine de emin olamadım. Bilen varsa ya da benimdir diyen varsa beri gelsin.
Fasulye turşusunun özelliği az sirke, çok su ve bol tuz...Sanırım kavurmadan önce suda bekletilmesinin nedeni de tuzundan arındırmak. Yapıp göreceğiz Allah nasip ederse...


  • 1 kg yeşil fasulye
  • 1 çay bardağı sirke
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 2 çorba kaşığı kaya tuzu
  • 4 su bardağı soğuk içme suyu
  • 4-5 diş sarımsak

Fasulyeleri yıkayıp, ayıklayıp, çok kısa olmayacak şekilde kesin. (2' ye bölün mesela)
Ardından kaynar suya atıp 2 dakika kadar, fasulyenin rengi dönene kadar haşlayın.
Hemen, önceden hazırladığınız buzlu suya atın ki, diriliğini kaybetmesin.
Bu arada fasulyelerin suyu süzülürken siz de sirkeli karışımı hazırlayın. Tuzu, sirkeyi, suyu ve şekeri elinizle, metal kaşık kullanmadan iyice karıştırın.
Temiz ve kuru bir kavanoza fasulyeleri güzelce dizin. Araya sarımsakları yerleştirin. Ben renk olsun diye ve çok sevdiğimden kırmızı biber de ekledim azıcık.
Üzerine hazırladığınız sirkeli suyu dökün ve ağzına temiz bir poşet geçirip (hava almaması için ) kapağını sıkıca kapatın. Sonrasında poşetin kenarlarını keserek düzeltebilirsiniz.
Tüm turşugillerde olduğu gibi güneşin uğramadığı, serin bir yerde bekletin.
 Kavurup kavurup yiyelim sonra...
Gerçi sırf o haliyle de çok nefis olacağına eminim. Benimkilerin bir gecede aldığı hal budur, hemen sarardılar...Mutluyum...

26 Eylül 2013 Perşembe

Endaze börülcesi taratoru

Bazı anlar vardır, bazı insanlar, bazı sözler, bazı bakışlar...Durup düşünmeye, belki de silkinip kendine getirmeye, bişeyleri değiştirmeye yarar. İnsana çok iyi gelir hani...
Öyle oldu, Ayşe Hanım' ın son yazıma bıraktığı yorum beni öylesine mutlu etti ki, silkinip kendime getirdi, işler bu kadar yoğunken beni şu bilgisayarın başına oturttu. Teşekkürler, çok teşekkürler...
Okulların açılmasının ardından uzunca bir ara vermişim "herşeye" , farkında değilim. Günler o kadar hızlı ve dolu dolu geçiyor ki, yetişmek imkansız...
Her zaman çok sevmişimdir zeytinyağlı börülceyi, bol domatesli, o domatesin suyuyla pişer hani usul usul ateşte...Ne keyiflidir yoğurt eşliğinde ona ekmeği banması...Fazla alınır mutlaka ve tarator da yapılır aynı zamanda. O zaman özellikle endaze börülcesi seçilip alınır pazardan. O etli, uzun ve bereketli börülceden daha güzel olur çünkü, daha bi lezzetli. Kalınları daha uzun kesilip taratorluk, daha ince ve tazeleri küçük küçük doğranıp yemeklik ayrılır. Her ikisi de nefis!


Her zaman arar gözlerim pazarda, geçenlerde tam da aradığım gibi tazecik tarafından bulup epeyce aldım. Ve özlediğim tat soframızda!
Bir parmak uzunluğunda kestiğiniz börülceleri rengi dönene kadar haşlayın. Börülce tam anlamıyla piştiğinde ocaktan alıp üzerine soğuk su gezdirerek suyunun süzülmesini sağlayın.
Diğer tarafta yarım kg kadar börülce için 8-9 tane iri sarımsağı mutfak robotunda iyice kıyın yada varsa havanınız sarımsağı tuzla güzelce ezin, eski usul... Annem işin sırrının sarımsağı çok iyi ezmekte ve zeytinyağını sarımsağa çok iyi yedirmekte olduğunu söylerdi. Havanda delicesine dövülen sarımsağa yağını azar azar  kaşıkla yedirmeyi de çok iyi bilirim, hem de ta çocukluğumdan beri!


Aslında tüm maharet sosun rengini bembeyaz yapabilmek! Ne kadar beyaz, o kadar başarılı!
Ancak şimdilerde ne havanım var, ne de azar azar vaktim...


Robotta tuzla birlikte iyice çektiğiniz sarımsağın üzerine bir fincan kadar zeytinyağı koyup robotu tekrar çalıştırın. Yağla iyice özleşen karışıma sıktığınız 2 limonun suyunu ve bir bardak kadar suyu ekleyin. Sosu, haşlanıp suyu süzülmüş börülcenin üzerine dökün. Hafifçe ters yüz edin ve birazcık daha zeytinyağı gezdirdikten sonra bir gece buzdolabında bekletin.
Sosunu tümüyle içine çeken bu nefis salatayı artık afiyetle tüketebilirsiniz. Belki yanına patlıcanlı bi bulgur pilavı da fena olmaz!
Of, of, of!

17 Eylül 2013 Salı

Sarımsaklı karides tavada!


24 yaşına kadar yediği balık miktarı yarım levrek boyunu bulmayan ben, bugün tam anlamıyla bir balık severim. Yalnızca balık mı, tümmm deniz ürünleri... Ne çok şey kaybetmişim yıllarca, boşa geçmiş, yazık!
Özellikle eşimin katkısı büyük bu konuda, balığı o sevdirdi bana, şimdi ben ondan daha tutkunum, o ayrı! 
İlk zamanlar usul usul yaklaştım, emin adımlarla ilerlemeye çalıştım bu konuda. Çünkü ne kokusuna, ne görüntüsüne dayanamaz, nohut kadar balık yese midesinde yer bulamayıp geri gönderen biriydim ben. Zamanla hepsiyle haşır neşir oldum, olduk...Hepiciğini çok sevdim, çok beğendim. 
Karides de, hele ki bu haliyle... ( ben her haliyle bayılıyorum aslında sanırım) 
Ancak bu tarifi mutlaka denemek lazım, çünkü hem çok kolay, pratik, hem de çok lezzetli...
Balıkçıya gidilip yalnızca balık alınmaz bizde, yanında biraz karides, biraz kalamar derken topluca gelinir eve.
Balık sofrasına da konuverir hemen tazecik karidesler, mahrum bırakılmaz.
  • 300 gr kadar ayıklanmış karides
  • 2-3 diş sarımsak 
  • tuz, toz kırmızı biber
  • 1 yemek kaşığı tereyağ

Yapılışa gelince...
Yıkanıp ayıklanmış karideslerin suları süzülür. Tavaya bir yemek kaşığı kadar tereyağ konur. 
Ardından karidesler tavaya alınır ve pişene kadar ters yüz edilerek nazikçe pişirilir. 
Kızaran karidese ezilmiş sarımsak atılır. Sarımsağın tavaya tam olarak yayılması sağlandıktan sonra bir çay kaşığı dolusu toz kırmızı biber  ve tuz da eklenerek karıştıktan sonra ocaktan alınır. 
Vee sarımsağın aromasına bürünmüş, tereyağlı nefis karidesler bizi bekler!


14 Eylül 2013 Cumartesi

Kabak çiçeği dolması ve AŞK!

"Annecim, seni çok seyiyom. "
Çok sevdim evet, her annenin evladına bayıldığı, hayran kaldığı kadar ben de kızımı çok fazla sevdim.
Çok öptüm, çok sarıldım, "günde 20 kere sarılın, iyidir" dedi pedagoglar ben zaten sarılmalara doyamadım...
Uyuyunca özledim, onu çok sevdiğimi, onun hep yanında olduğumu söyledim her defasında.
Bunun karşılığını da sıklıkla aldığımı düşünüyorum şimdilerde, hem de doyasıya, hem de baldan tatlı bi halde!

Hiç "cıs, polis amca, doktor teyze, ee, pis, düt düt, beş beş..." girmedi hayatımıza. Ona hep büyük insan gözüyle baktık ve herşeyi, her zaman tüm çıplaklığıyla anlattık. Elbette onun seviyesine inerek. Anlatınca anlıyorlar aslında ve bu fazlasıyla hoşlarına gidiyorl. "Adam yerine koydu beni, oturdu anlattı bi güzel! " diyorlar belki içlerinden.
Çevremdeki bazı anne babaların çocuklarına olan tutum ve davranışlarını gördükçe ilerisini düşündüm hep ve duraksadım  çoğu zaman, kaygılandım bir parça.
"Televizyon izlemiyor demek, peki ne yapıyor, nasıl vakit geçiriyor? " diyenlerin bu komik sorularını garipsedim ve de çoğu zaman. "Çocukla çocuk" olduktan sonra yapılacak o kadar çok şey buldum ki her defasında. Her şey bi oyun aslında!
Şimdilerde 29 aylık, teşekkür etmeyi bilen, duygularını kolayca ifade edebilen, çevresiyle iletişim kurabilen ve "annecim seni ÇOK seyiyom "diyen kocaman bir Naz ablam var benim.

-Senin adın ne ?
-Naz abla!

O kadar güzel ki ondan bunu duymak, o kadar ömre bedel ki...Galiba doğru bişeyler yaptık, güzel bi ürün var ortada diyebileceğim öyle güzel bir aşk ki o...
İllaki sevgiliye duyulanın adı değilmiş aşk, evlat da varmış işin içinde. Kokusunu içine çektikçe doyamadığınız, her geçen gün daha da, daha da çok sevip şımarttığınız dünya güzeli varmış.
Önce babası geldi girdi hayatıma, adı aşk oldu, sonra kızı...
Kendisini göremediği fotoğraflara bakıp bakıp "ben nerdeyim anne? "diye kocaman bi soru işaretiyle bakan yüzüme.
Herşeyini, her keşfini, her halini çok seviyor insan. Her geçen gün daha da çok...
............................

Ve bir yandan pazar yerine yakın bir evde yaşıyor olmanın en büyük nimetlerini yaşıyoruz ailecek. Sabah kalkıp erkenden pazarı dolaşmak, tazecik sebze meyvenin tadına bakmak, el değmeden poşete koymak, sabah sütünü alıp eve getirmek... Henüz toplanmış kabak çiçeğini mutlulukla alıp, tencereye koymak ve ona da hayran olmak, kendi adıma! Bu da bir aşk aslında, mutfağa duyulanından!
O kadar mutlu oldum ki o bir tencere dolmayı kendi evimde yapınca ve tadına bakınca, bu mutluluğu ancak yaşayan anlar diye düşünüyorum.
Hep restoranlarda isteriz, getirir koyarlar önümüze en fazla 4-5 tane, "bi gözüm gördü, öbür gözüm görmedi" misali kaderine boyun eğersin!
Ama bu sefer öyle olmadı, o kabak çiçekleri elde edilebiliyormuş meğer, hem de yok paraya.


Evet biraz narin oldukları kesin, ama birkaç tanesini doldurduktan sonra raconu kapıyorsunuz, zira çok doldurmamak lazım.

  • 3 bağ kabak çiçeği ( her demette 10-11 tane varmış)
  • 2 tane kuru soğan
  • 2-3 diş sarımsak
  • 1-1,5 su bardağı yıkanmış ve sıcak suda ıslatılmış pirinç
  • 1 tane çok ince rendelenmiş domates
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası
  • kuru nane, tuz, karabiber, yenibahar, pulbiber
  • zeytinyağı
  • kıyılmış maydanoz yada dereotu
Pirinci önceden ıslatmak şart çünkü çiçekler çok kolay pişiyor, pirinçler yolda kalır!
Kabak çiçeklerini aldıktan sonra çok vakit kaybetmeden doldurmak gerek. Saplarından ayırıp, nazikçe yıkadıktan sonra sularını süzmeye bırakın.


Bu arada ince doğranmış soğanı yağda kavurun.
Domates rendesini ve salçayı ekleyin.
Sarımsağını, pirincini, maydanozunu ve baharatlarını ekledikten sonra ocaktan alın.
Biraz soğuduktan sonra çiçekleri nazikçe doldurmaya başlayın.
Yarısına gelecek kadar su ekleyip, kısık ateşte pişmeye bırakın.


Tüm suyunu çektiğinde pişmiş oluyor, şöyle bol limonla....İçine karabiberi de biraz fazla koymak lazım diye düşünüyorum, zira benim pek öyle girişimlerim olamıyor artık çünkü Naz abla henüz o kadarını çok da sevimli bulmuyor!





6 Eylül 2013 Cuma

Sebzeli, kremalı tavuk suyu çorba

Bu gece kelimenin tam anlamıyla, tam da karmakarışık oturdum bilgisayarın başına...
Onlarca fotoğraf arasında gittim geldim, beğenemedim hiçbirini. Karar kılamadım aslında hiçbirinde. Aslında niyetim "ne kadar da çokmuş!" dediğim kış hazırlıklarına biraz ara vermekti.
Ve aslında niyetim çokça konuşup, bir nevi dertleşmekti...

Önce kapısından gireli dakikayı bulmadığım bir butikte, kafama kendi yarım kadar bir manken yedim. O esnada tek yaptığım Naz' ın nerede olduğunu kontrol etmekti.  Neyseki olanların farkında değil, bulduğu en topuklu ayakkabıları bana bir an önce gösterme ve denetme çabası içindeydi yalnızca.
 Kaşımın üzerinde bir yarık, saatler süren zonklama, ısrarcı bir başağrısı ve gözümde günler süren bir morluktu bana kalan sonunda. Aynaya her baktığımda girdiğim o dükkandan bir kez daha nefret ettim. Ve her defasında eşinden şiddet gören kadınları düşündüm, ben böyleysem, o kadınlar nasıl severler bu hayatı, nasıl bakarlar o adamların yüzüne her defasında ve belki de mecburen! Nasıl tiksinmezler herşeyden ve bu düzeni bozuk dünyadan...

Henüz çok taze bu durumun ardından 3 gün boyunca da ateşler içinde yattım, uyuyabildiğim her dakika kabuslar gördüm. En son gece, ateşim yine 39' u bulduğunda dayanamadım ve tekrar hastanede aldık soluğu. O gece ve devamında yediğim iğnelerden doğan yeni morluklarım kaldı yanıma bu kez.
Ve tabi bu hastalık bana öğretti ki benim eşim mutfakta tam bir felaket, yada ben onu fazla tembel hale getirmişim. Çünkü hatırlıyorum, henüz yeni tanıştığımız dönemlerde bana konserve de olsa yemek yapmışlığı, güzelcene de bir tarhana çorbası hazırlamışlığı vardı. Tamam içinde fışkıran bir cevher yoktu belki ama olan da buharlaşıp havaya karışmış zamanla.
Bir hafta boyunca sürekli yemek sipariş ettik ve gördük ki bu durum inanılmaz sıkıcı. Kurduğumuz sofraları ailecek özledik. Hatta ilk günün sonunda Naz "ben aç kaldım" diye söyleniyordu kendi kendine. Gel de kahrolma!
Tabi arada eşimden gelen "sana çorba yaparım ben" teklifini hızlıca reddettim, çünkü gözümde canlananlar hiç de hoş şeyler değildi. Neticede mutfakla uzaktan yakından alakası olmayan- yemek dışında, güzel yer!- bundan da hiç şikayeti olmayan bir eşim olduğu yıllar sonra kafama iyice dank etti. Ancaak insan sevdiğinin o beceriksiz hallerini bile seviyor. Yapacak birşey yok malesef, seni böyle aldım kabul ettim ben güzel insan, sayın Yılmaz!
Son iğnenin ertesi günü ise hem Naz hem de benim için okul sezonunu açtık.
Naz okullu oldu bu yıl, okula gidiyor olmak, kitaplar, hamurlar, öretmen!, yeni arkadaşlar, gözlemlenecek pek çok yeni durum...Hepsi, hepsi Naz için mükemmel şeyler! Bir de şu ayrılık anları olmasa! En çok da bana zor geliyor desem...
Hatta geçen sabah elbise delisi kızım şort giymek istemediğinde "ama öğretmenin bu sabah şort giymeni istemişti" diyen babasının sözünü bile dinledi minik sıpa... Ki bu konuda baba-kız ve anne-kız olarak çok ciddi kıyafet sorunları yaşamış bireyleriz. Çünkü Naz illaki elbise giymeli ve mütemadiyen o eteklerini savurmalı nazlı nazlı yürürken...

Bütün bunların ardından size öyle bir çorba tarifi vermeliyim ki hasta olduğum günlerin de acısı çıksın aradan. Ben bu ara Naz' ın yediği herşeye bolca ve çeşit çeşit sebze ekleme telaşındayım. Herşeyin içine birkaç sebze tıkıştırıveriyorum, biz de severek yiyoruz. Bu da öyle güzel bir çorba. Bir kez yapın, ikinciyi muhakkak yapacaksınız.


  • 1 tane tavuk budu
  • 2 yemek kaşığı un
  • tereyağ + zeytinyağı
  • yarım su bardağı krema
  • muskat rendesi
  • evde bulunan sebzelerden bir demet, mesela 1 kırmızı biber, 1-2 yeşil fasulye, küçük bir patates, yeşil biber, havuç... Sebze olayını çok da abartmayın, 2-3 çeşit olsa yeter.
  • tuz
Haşlayıp ufak ufak didiklediğiniz tavuğu bir kenara alın.
Tenceredeki yağda unu kokusu çıkana kadar kavurun. Üzerine 3-4 bardak su ilave edin, tavuk suyunuz mesela ve karıştırarak kaynamasını sağlayın.
 

Minicik küpler halinde doğradığınız sebzeleri ve ardından tavuk parçalarını çorbaya ekleyin. Sebzeler çok küçük boyutta olduğundan çabuk pişecek ve herkes afiyetle tüketecektir. 
Tuzunu ve muskat rendesini ekleyin ve ocaktan almaya yakın kremayı da ekleyip altını kapatın. 
Nefis çorbanız servise hazır...Afiyet bal herkese!


Böyle de bi başkadır benim kocam...Bulduğu yerden, umulmadık anda bir demet çiçekle dikiliverir karşınıza, Hastalık filan unutulur bi 5-10 dakika!


                    Böyle de çok sevilir hayatımın bu en güzelleri. Varlığınız ömre bedel, seviyorum sizi...