çorbalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çorbalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2014 Çarşamba

Maraş tarhana çorbası

Sene 2009, genciz, güzeliz...Hoş, hala genciz ve çok güzeliz ya... Yine böyle gezme düşkünü, yeni yerler görme, yeni yemekler tatma meraklısı insancıklarız. Gitmişiz memleketimin en lezzetli bölgelerinden birine, kilometre kilometre geziyoruz. Yer, Kahramanmaraş Mado, mola verilmiş. Dalmışız dükkana, Maraş dondurması nedir, neden bu kadar nam salmıştır cihana, farkına varıyoruz. Ve sonuna kadar hakettiğini görüyoruz, bizzat keşfediyoruz.
Sonra orada başka bi keşifte daha bulunuyoruz, tam olay mahallini terkederken, ansızın. Ben bayılırım öyle yerel lezzetlere... Hemen yapılışını anlattırıp atılıyorum bikaç paket satın almaya... Oh, diyorum bi de kıtır kıtır yenirmiş bu tarhana. Hemen orda başlıyoruz kıtırdatmaya...
O gün bugün evimizde her daim yer tutar Maraş Tarhanası, çok severiz, biz zaten çokça çorbasever bir aileyiz.





  • 1 kase Maraş tarhanası
  • 1 su bardağı haşlanmış nohut
  • 2 su bardağı et suyu
  • 2 diş sarımsak
  • tuz
  • Nane ve tereyağ
Öncelikle tarhanayı  iyice yumuşayana kadar haşlıyoruz. Ardından blendırdan geçirip pürüzsüz kıvama getiriyoruz.


İçine et suyu, nohut, tuz ve ezilmiş sarımsağı da ekleyip pişirmeye devam ediyoruz.
En son ayrı bir yerde kızdırdığımız halis köy tereyağına nane ekleyip, bu nefis aromayı çorbayla buluşturup altını kapatıyoruz. Sonrası şifa niyetine afiyet bal...

6 Eylül 2013 Cuma

Sebzeli, kremalı tavuk suyu çorba

Bu gece kelimenin tam anlamıyla, tam da karmakarışık oturdum bilgisayarın başına...
Onlarca fotoğraf arasında gittim geldim, beğenemedim hiçbirini. Karar kılamadım aslında hiçbirinde. Aslında niyetim "ne kadar da çokmuş!" dediğim kış hazırlıklarına biraz ara vermekti.
Ve aslında niyetim çokça konuşup, bir nevi dertleşmekti...

Önce kapısından gireli dakikayı bulmadığım bir butikte, kafama kendi yarım kadar bir manken yedim. O esnada tek yaptığım Naz' ın nerede olduğunu kontrol etmekti.  Neyseki olanların farkında değil, bulduğu en topuklu ayakkabıları bana bir an önce gösterme ve denetme çabası içindeydi yalnızca.
 Kaşımın üzerinde bir yarık, saatler süren zonklama, ısrarcı bir başağrısı ve gözümde günler süren bir morluktu bana kalan sonunda. Aynaya her baktığımda girdiğim o dükkandan bir kez daha nefret ettim. Ve her defasında eşinden şiddet gören kadınları düşündüm, ben böyleysem, o kadınlar nasıl severler bu hayatı, nasıl bakarlar o adamların yüzüne her defasında ve belki de mecburen! Nasıl tiksinmezler herşeyden ve bu düzeni bozuk dünyadan...

Henüz çok taze bu durumun ardından 3 gün boyunca da ateşler içinde yattım, uyuyabildiğim her dakika kabuslar gördüm. En son gece, ateşim yine 39' u bulduğunda dayanamadım ve tekrar hastanede aldık soluğu. O gece ve devamında yediğim iğnelerden doğan yeni morluklarım kaldı yanıma bu kez.
Ve tabi bu hastalık bana öğretti ki benim eşim mutfakta tam bir felaket, yada ben onu fazla tembel hale getirmişim. Çünkü hatırlıyorum, henüz yeni tanıştığımız dönemlerde bana konserve de olsa yemek yapmışlığı, güzelcene de bir tarhana çorbası hazırlamışlığı vardı. Tamam içinde fışkıran bir cevher yoktu belki ama olan da buharlaşıp havaya karışmış zamanla.
Bir hafta boyunca sürekli yemek sipariş ettik ve gördük ki bu durum inanılmaz sıkıcı. Kurduğumuz sofraları ailecek özledik. Hatta ilk günün sonunda Naz "ben aç kaldım" diye söyleniyordu kendi kendine. Gel de kahrolma!
Tabi arada eşimden gelen "sana çorba yaparım ben" teklifini hızlıca reddettim, çünkü gözümde canlananlar hiç de hoş şeyler değildi. Neticede mutfakla uzaktan yakından alakası olmayan- yemek dışında, güzel yer!- bundan da hiç şikayeti olmayan bir eşim olduğu yıllar sonra kafama iyice dank etti. Ancaak insan sevdiğinin o beceriksiz hallerini bile seviyor. Yapacak birşey yok malesef, seni böyle aldım kabul ettim ben güzel insan, sayın Yılmaz!
Son iğnenin ertesi günü ise hem Naz hem de benim için okul sezonunu açtık.
Naz okullu oldu bu yıl, okula gidiyor olmak, kitaplar, hamurlar, öretmen!, yeni arkadaşlar, gözlemlenecek pek çok yeni durum...Hepsi, hepsi Naz için mükemmel şeyler! Bir de şu ayrılık anları olmasa! En çok da bana zor geliyor desem...
Hatta geçen sabah elbise delisi kızım şort giymek istemediğinde "ama öğretmenin bu sabah şort giymeni istemişti" diyen babasının sözünü bile dinledi minik sıpa... Ki bu konuda baba-kız ve anne-kız olarak çok ciddi kıyafet sorunları yaşamış bireyleriz. Çünkü Naz illaki elbise giymeli ve mütemadiyen o eteklerini savurmalı nazlı nazlı yürürken...

Bütün bunların ardından size öyle bir çorba tarifi vermeliyim ki hasta olduğum günlerin de acısı çıksın aradan. Ben bu ara Naz' ın yediği herşeye bolca ve çeşit çeşit sebze ekleme telaşındayım. Herşeyin içine birkaç sebze tıkıştırıveriyorum, biz de severek yiyoruz. Bu da öyle güzel bir çorba. Bir kez yapın, ikinciyi muhakkak yapacaksınız.


  • 1 tane tavuk budu
  • 2 yemek kaşığı un
  • tereyağ + zeytinyağı
  • yarım su bardağı krema
  • muskat rendesi
  • evde bulunan sebzelerden bir demet, mesela 1 kırmızı biber, 1-2 yeşil fasulye, küçük bir patates, yeşil biber, havuç... Sebze olayını çok da abartmayın, 2-3 çeşit olsa yeter.
  • tuz
Haşlayıp ufak ufak didiklediğiniz tavuğu bir kenara alın.
Tenceredeki yağda unu kokusu çıkana kadar kavurun. Üzerine 3-4 bardak su ilave edin, tavuk suyunuz mesela ve karıştırarak kaynamasını sağlayın.
 

Minicik küpler halinde doğradığınız sebzeleri ve ardından tavuk parçalarını çorbaya ekleyin. Sebzeler çok küçük boyutta olduğundan çabuk pişecek ve herkes afiyetle tüketecektir. 
Tuzunu ve muskat rendesini ekleyin ve ocaktan almaya yakın kremayı da ekleyip altını kapatın. 
Nefis çorbanız servise hazır...Afiyet bal herkese!


Böyle de bi başkadır benim kocam...Bulduğu yerden, umulmadık anda bir demet çiçekle dikiliverir karşınıza, Hastalık filan unutulur bi 5-10 dakika!


                    Böyle de çok sevilir hayatımın bu en güzelleri. Varlığınız ömre bedel, seviyorum sizi...









1 Ağustos 2013 Perşembe

Mantılı nohutlu çorba

Geçen akşam iftara farklı bir çorba hazırlamaya çalışırken ortaya çıktı bu çorba. Oldukça doyurucu nitelikte...


  • 1 çorba kasesi kadar mantı
  • 1 su bardağı haşlanmış nohut
  • 2 çorba kaşığı un
  • 2 çorba kaşığı domates salçası
  • 2 çorba kaşığı nar ekşisi
  • 5 bardak sıcak su
  • 1 su bardağı soğuk su
  • 1 çorba kaşığı kuru nane
  • 2 diş sarımsak
  • tereyağ + zeytinyağı
  • tuz, karabiber

Tencerede yağ ile unu kokusu çıkana kadar kavurun. Üzerine salçayı da ilave edip az daha kavurun. Sıcak suyu ekleyip kaynamaya bırakın. Kaynamaya başlayınca mantı, nohut ve tuzunu ekleyin. Nar ekşisini ve dövülmüş sarımsağını da ekledikten sonra mantılar yumuşayana kadar pişirin. Pişince üzerine 1 su bardağı soğuk suyu ekleyin. Bunu yapma nedenimiz mantıların çorbanın içinde hamurlaşmamasını sağlamak.


Dilerseniz içine, dilerseniz benim yaptığım gibi tereyağında yakarak üzerine kuru nane ekleyin, acı seviyorsanız mutlaka acı pul biber... 


Naz' ın midesi kazındığı bir gece, yatmadan evvel bir kase tüketip yattığı bu çorbayı umarım siz de zevkle tüketirsiniz. Ama tabağa çok fazla nohut rast gelmişse "başka noyut beeme, yimicem" demek yok!

27 Mayıs 2013 Pazartesi

İşkembe çorbası


Severim kendisini, hem de çoook!
İşkembesini kendim temizlediğim de olur, eşimin "tazecik bu, yapmıyorsun ne zamandır" deyip elinde koca bir işkembeyle çıkıp geldiği de...
Zevkle, severek pişiriyorum ben de, sözünü ettiğim gibi, çok da seviyorum.
Pişirirken çıkardığı koku çok da hoş olmayabilir belki ama kokuyu evinizden göndermek 1 kase sirkeye bakar değil mi?

Kendiniz temizleyecekseniz güzelce yıkadıktan sonra sirkeli suda bekletmeli ve ardından yarım çay kaşığı kadar karbonat eklenmiş suda güzelce pişirmelisiniz. Sonrasında üst kabuğunu sıyırmak kolaylaşacaktır.
Bildiğiniz ve güvendiğiniz yerden hazır aldığınızda ise sadece aynı miktar karbonatla haşlamak yeterli gelir.
Bu işlem sonrası işkembeyi istediğiniz oranda küçülterek doğrayın. Ben ve eşim biraz irice seviyoruz, yani  çorbanın içinde belli etsin kendisini istiyoruz.
Tencereye bir miktar zeytinyağı ve iki kaşık dolusu un koyun. Unu kokusu çıkana kadar kavurun. Ardından 4-5 su bardağı kadar su ekleyin ve kaynamaya başladığında işkembeyi ekleyin. Tuzunu ayarlayın ve 1-2 taşım daha kaynadıktan sonra ocaktan alın.
Ve en can alıcı noktası, tadını veren sosu elbette ki...
7-8 diş dövülmüş sarımsağı sirke ile karıştırın. Bu sosun yanı sıra limon suyu ve bolca pul biber benim vazgeçilmezlerim.
Şu an saat 23:30 ve aslında tam da zamanı sanki bu çorbanın!
Olsa da yesek hani...


28 Şubat 2013 Perşembe

Şifa Çorbası


Günler hızla akıp giderken, havalar içimizi daha bir ısıtır hale gelmişken, kışı da artık arkamızda bırakmak üzereyken, o soğuk günlerden kalma bir tarifim var size. Kış ortası bir kaç kez yaptığım, adı gibi şifa niyetine içtiğimiz ve hatta görür görmez vurulduğum bir tarif. Ve bu güzel tarif  Allah ne verdiyse adlı güzel bloğun sahibine ait. Kendisi de, şifa niyetine diyerek oluşturmuş bu tarifi...

  • 1 su bardağı ince bulgur
  • 1 su bardağı tarhana
  • 1,5 su bardağı kaynar su
  • tereyağ + zeytinyağı
  • 1,5 yemek kaşığı un
  • 2 diş sarımsak
  • yaklaşık 1 su bardağı yoğurt
  • tuz, karabiber, kuru nane
  • 6 su bardağı etsuyu + su
Üzerine:

  • tereyağ
  • toz kırmızı biber
Bulguru ve tarhanayı kaynar su ile ıslatın ve hemen karıştırıp 5 dakika dinlenmeye bırakın.
Ardından 1-2 dakika kadar yoğurun ve hamur haline getirin. Küçük bir parça kopartın, parmak kalınlığında şerit yapıp bıçakla nohuttan biraz büyükçe kesin.



Tencereye yağı ve unu koyup kavurun. Üzerine sırasıyla yoğurt ve etsunu ekleyip kaynamaya bırakın. Kaynamaya başlayınca hazırladığınız hamurları yavaşça ekleyin ve kaynadıktan sonra naneyi, tuzunu ve dövülmüş sarımsağı ekleyip 10-15 dakika kadar daha kısık ateşte pişirin.
Servis yaparken tereyağında kızdırdığınız toz kırmızı biberi "cozz"latın...
Afiyet, şifa olsun.



15 Ocak 2013 Salı

Labne peynirli domates çorbası

O kadar güzel ve tatlı telaşlar içindeyim ki bu aralar...
Yoğun bir "detoksa" girdim bütünsel anlamda.
Evimdeki neredeyse tüm eşyalarımı elden çıkardım...
Geçen yıl kızımın doğum gününde karşımıza yeni bir ev sahibi olma fırsatı çıktı, kaçırmadık. Marmaris' teki inşaat yasakları falan derken, bu yıl martta olmadı nisan ayında, nasibimizde de varsa yerleşeceğiz yeni evimize.
Allah herkese nasip etsin denecek türden harika bir sevinç elbette. Konunun dekorasyon kısmı beni fazlasıyla rahatlatıyor şu sıralar. Aynı zamanda evden eşya çıktıkça mükemmel bir rahatlama geliyor herkese. "Az eşya, Az insan" mantığını benimsediğimden beri yaptığım en güzel işlerden biri oldu bu.  Böyle bir  sevinci bile  paylaşamadığımız, araya malesef başka duyguların girdiği bir dünyada yaşıyoruz artık...O yüzden en iyisi budur! Ve artık mümkünse yalnızca amaca hizmet etsin eşyacıklarımız, biz onlara hizmet etmeyelim fikrindeyim...

Hiç bu kadarını beklemiyorduk belki ama tam bir gün içinde tüm eşyaları sattık ve kitle iletişimin gücüne bir kez daha hayran kaldık! PES dedirtti! Eğer ufacık bir niyetiniz varsa,bakıp bakıp boşverdiğiniz bişeyleriniz de mevcutsa  lütfen aksatmayın, bir- iki fotoğrafını çekin ve "yenilenme vaktidir" deyip kurtulun. İnsana çok iyi geliyor, emin olun...



Bu da kızımın çok severek yediği bir çorba oldu, çok zaman oldu yapılalı... Açıkcası Naz' ın sevmediği iki şeyden biri peynir diğeri de haşlanmış yumurta idi. Bu çorbadan sonra peynir kapısını araladık, hatta gayet iyi de bir ilişki kurduk . Artık makarnasının üzerindeki tulum peynirine bile karşı çıkmıyor Naz. Yalnızca kaşar peynirini ucundan azıcık yediği düşünülürse ...Dün gece iki koca dilim bol peynirli börek, koca bir bardak portakal suyuyla lüpletildi mesela!

Malzemeler:

  • 4 tane büyük boy domates ( bu mevsimde almayın, varsa mevsimindeki domatesiniz, onu kullanın. Ben buzluğumun yarısını domatesle doldurdum bu yıl, çook da iyi yaptım yine!)
  • 1 çorba kaşığı domates salçası
  • Tereyağ
  • 2 çorba kaşığı un
  • 4-5 su bardağı su
  • 2 çorba kaşığı labne peyniri
  • Yarım paket krema
  • tuz


Domatesleri soyup salça ile birlikte blendırdan geçirin.
Unu yağda kokusu çıkana kadar kavurun. Hazırladığınız domates püresini ve suyu ekleyip koyulaşana kadar pişirin. Tuzunu ayarlayın.
Ocaktan almadan hemen önce ayrı bir kapta labne peyniri ile kremayı iyice çırpın. Bu sosu da tencereye ekleyip karıştırın ve bekletmeden altını kapatın.
Üzerine tabi seviyorsanız mutlaka pul biberle servis yapın, ya da karabiberle! Yada sevdiğiniz bir baharatla, bu çorbaya baharat çok yakışıyor bana kalırsa ...




4 Kasım 2012 Pazar

Domatesli şehriye çorbası


Domateslerin bizi yavaş yavaş terketmeye başladığı şu günlerde, yaz domatesinin tadını bir kez daha çıkarmak adına ve Nazıma yarasın, şifa olsun şerefine yaptığım, son derece leziz bir çorbadır.
Domates hala var pazarda, kış boyu da olacak ama kimse bana artık o domateslerden aldıramaz. Zamanında anneme ne çıkışırdım, " millet salça yapacak, sen bize hala domates yedirmedin!" Sebze- meyve konusunda ne bilinçli kadındı annem, şimdi iş başa düştükçe anlıyorum. Aynı yoldan gidiyorum, yarın bir gün Naz da bana böyle çıkışır mı acaba?
...
Hazırda et suyunuz varsa ve mümkünse et suyuyla yapın bu çorbayı, tadına doyamazsınız.



  • 3 tane rendelenmiş domates
  • 4 bardak kadar et suyu
  • 1 çay bardağı tel şehriye
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası
  • zeytinyağı + tereyağı
  • kıyılmış maydanoz
  • tuz
Tencerede yağı eritin. Domatesi ekleyerek güzelce pişirin. Domates kıvama geldiğinde salçayı ekleyin ve et suyunu ilave ederek karıştırın. Kaynamaya başladığında şehriyesini ilave edin. Tuzunu ayarlayın. Ocaktan aldığınızda kıyılmış maydanozu da tencereye ekleyin ve kapağını kapatın. Servis yaparken yanına bir dilim limon ekleyebilirsiniz. Afiyet olsun.

11 Eylül 2012 Salı

Yoğurtlu semizotu çorbası


Ben bu otlu çorbaları çok sevdim. Kuzu kulağı çorbası, ısırgan çorbası filan derken neden olmasın semizotu çorbası! Üstelik kocam semizotunun kökünü kurutup hepsini eve taşımışken!...O kadar taze ve güzellerdi ki, pek de sesimi çıkarmadım aslında.



  • 1 tane kuru soğan
  • 1-2 diş sarımsak
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1 yumurta
  • 2 yemek kaşığı un
  • yarım bağ kadar semizotu
  • tuz
  • tereyağ+ zeytinyağı
Soğanı ve sarımsağı ince ince doğrayın ve yağda kavurun. Ayıklayıp, doğradığınız semizotunu da kavrulan soğana ekleyin ve bir süre daha kavurmaya devam edin. Üzerine 3-4 bardak kadar su ilave edin ve kaynamasını bekleyin. Bu noktada 2 kaşık kadar bulgur da ekleyebilirsiniz çorbanıza. Ben tercih etmedim, çünkü zaten yemeğini yaparken bulgur ekliyorum, aynısıymış gibi olmasın istedim. Ancak bulgurun bu çorbaya yakışacağını düşünüyorum.
Hazırladığınız yoğurt, yumurta ve un karışımını da çorbanıza ekleyin ve karıştırmaya devam edin. Tuzunu ayarlayın ve 1-2 taşım daha kaynadıktan sonra ocaktan alın.
Vee üzerine benim olmazsa olmazım tereyağında yakılmış kırmızı bibeer!... 

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Kuzu kulağı çorbası


İçinde bulunduğumuz aylar bu otun toplanması ve tüketilmesi açısından en uygun aylar. Ekşimsi tadı  olan, dayanıklı güzel bir ot.  Benim keşfim de uzun zaman öncesine dayanmıyor.  Geçen yıl farkettik ilkin, salatasını yaptık yedik bol bol. Bu yıl da "değişik çorbalar yapmalıyım" macerama katıldı sevgili kuzu kulağı. Başarılı bir çorba olduğu kanısındayım. Yılın bu zamanlarında faydalı olan bu otu tüketmenin hem farklı bir yolu, hem de çorba konusunda sofrada farklı bir alternatif...

Ancak bu otu romatizma, gut ve böbrek hastaları tüketmemeliymiş, duyurulur.
Faydası nedir derseniz; içinde bol miktarda C vitamini var.
Dişlerimiz ve diş etlerimiz için faydalı, özellikle diş eti çekilmesi olanlar için.
Bağırsakları yumuşatarak kabızlığa iyi geliyor. Bir de böbrekleri çalıştırıyor, idrar söktürücü etkisi var. 

  • 1 bağ kuzu kulağı
  • 1 çay bardağı haşlanmış nohut
  • 1 çay bardağı erişte
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1 yumurta
  • 1 yemek kaşığı un
  • tereyağ+ zeytinyağı
  • tuz

Kuzu kulağını yıkayıp, ince ince doğrayın. Tencerede yağı eritin ve üzerine doğradığınız otları atıp kavurun.
Otların rengi dönmeye başladığında 2 su bardağı kadar sıcak su ekleyin. Su kaynadığında elinizle bir parça daha kırıp ufalttığınız erişteleri ve haşlanmış nohutu ekleyin. 
Ayrı bir yerde yoğurt, yumurta ve unu karıştırın.
Malzemeler piştiğinde tuzunu ekleyin. Yoğurtlu karışımı azar azar ve sürekli karıştırarak çorbaya ilave edin. Koyuluğunu beğendiyseniz bir taşım daha kaynadıktan sonra ocaktan alın. Aksi takdirde bir miktar daha sıcak su ekleyebilirsiniz. 


Ben yine dayanamayıp üzerine tereyağında toz kırmızı biber gezdirdim, çok seviyorum bu tadı sanırım. Siz de seviyorsanız tavsiye ederim.
   

22 Mayıs 2012 Salı

Patates çorbası



Çorbayı içerken aldığınız hafif kavrulmuş soğan tadı ve ona eşlik eden mükemmel sarımsak aroması, ağzınıza gelen küçücük küpler halindeki patatesler, çorbayı iştahla kaşıklayan ev halkı, gülen yüzler ve sonuçta mutlu bir siz.. 
Aynı zamanda bir çorbadan beklenmeyecek ölçüde müthiş bir doyuruculuk...
Ve yine kısa süren, pratik bir deneyim... 
Özeti bu...
Hepsi bu...

  • 2 tane orta boy patates
  • 1 tane kuru soğan
  • 2-3 diş sarımsak
  • tereyağ+ zeytinyağı
  • 1 bardak kadar yoğurt
  • 1 yumurta
  • 2 yemek kaşığı un
Üzerine:

  • tereyağ
  • pul biber
Küp küp doğranan soğanı ve sarımsağı yağda kavurun. Fazla kavrulmasına izin vermeden küçük küpler halinde doğradığınız patatesleri ekleyin ve kavurmaya devam edin. Patateslerin üzerine iki bardak kadar su koyun ve pişmeye bırakın. 
Bu arada yumurta, un ve yoğurt üçlüsünü güzelce çırpın. 
Patateslerin pişip pişmediğini kontrol edin.Yoğurtlu karışımın üzerine çorbanın suyundan ilave edip ılıklaştırarak ve sürekli karıştırarak çorbaya ekleyin.
Bir iki taşım daha kaynadıktan sonra ocaktan alın.




Servis yapacağınız kaselere pulbiberli kızgın tereyağınızı da "cosssss" ettirdikten sonra afiyetle kaşıklayın çorbanızı. 

18 Mayıs 2012 Cuma

Ezogelin çorbası


Çorbalar soframızın vazgeçilmezlerinden...
Aslında buzdolabındaki malzemeler belirliyor o gün hangi çorbayı yapacağımı. Bazen yaptığım yoğurdun suyu kalıyor dibinde fazlasıyla, o zaman yoğurtlu bir çorba yapılacak demektir. Bazen bir gün önceden haşlanan tavuğun yada etin suyu oluyor, yada haşlanan makarnanın veyahut mantının suyu... Yada evde kalan birkaç sebzeyle hemen oracıkta oluşturuluveren sebze suyu... Size de tavsiyem bu kıymetli suları mümkün mertebe değerlendirin, asla atmayın. Vitamini ve çorbaya kattığı lezzet elbette tartışılmaz. 
Üstelik Naz içtikçe içim dinleniyor adeta ve "oh, yarasın kızıma, şifa olsun " seslerim yükseliyor her defasında. 
Şahsen ben öyle et suları, sebze suları yada şu vitaminler, bu florlar, o demir ilaçlarıyla büyümedim. Gayet de sağlıklı bir bünyeyim şükürler olsun ki... Bizler bu kadar şanslı değildik diyeceğim ama galiba bizler çook daha şanslıydık. Yediğimizin, içtiğimizin şüphesini duymazdı anne babalarımız...Herşey bu kadar bol ve ucuz değildi ama lezzeti garantiydi, GDO' suzluğu  yada katkısızlığı da. Hiçbirşey bu kadar UHT değildi mesela. Yoğurt ekşir, süt bozulur, kiraz kurtlanır, sucuk mis gibi kokar, kimsenin aklına yüzde yüz dana mı acaba diye bir soru gelmezdi...
Elimden geldiği kadar doğal beslemeye çalışıyorum sevdiklerimi. Mevsimsiz hiçbirşeyi sokmuyorum eve, pazardan alışveriş yapıyorum ve alırken en küçüklerini, en boyutu, şekli birbirinden farklı olanı, mis gibi kokanı almaya çalışıyorum. 
Ekmeğimi kendim yapıyorum, kah makinede, kah elde yoğurarak. Kefirimi ve  yoğurdumu da.
Bahçemde salata malzemelerimi, soğanımı, biberimi yetiştiriyorum. Limon ağacım var bir de iki yıldır bizimle ama kendisinden hala bir haber alınamıyor. Nedendir bilmem, biz yüzüne baktıkça o meyvelerini atıyor aşağı.
Ama ben hala umudumu kaybetmedim, bir gün yiyeceğiz o limonlardan. Ağzını yüzünü buruştura buruştura limon yemeye bayılan kızım yiyecek bir gün o limonlardan...
Evde kalan et suyundan şöyle güzel bir ezogelin yaptım ben de, bol limonla ve afiyetle yendi.
  • 1 su bardağı kırmızı mercimek
  • 5 yemek kaşığı pilavlık bulgur
  • 1 yemek kaşığı pirinç
  • tereyağ+ zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası
  • kuru nane
  • pul biber
  • tuz
  • 1 tatlı kaşığı un
 Mercimeği, bulguru ve pirinci yıkayıp üzerine biraz su koyup pişmeye bırakın. Piştiğinde içine salçasını koyup ,blendırı tencereye batırıp çıkartmak yani aşağı yukarı hareket ettirmek suretiyle çorbayı bir miktar inceltin. Bu hareketin 6-7 defa yapılması yeterlidir. Malzemenin tam anlamıyla erimesini istemiyoruz, ezogelin çorbasında malzeme biraz ağza gelmeli. Bu arada ben haşlarken içine bir küçücük soğanı da doğrayıp atıyorum, çaktırmadan onun nimetinden de faydalanalım diye. Arzunuza kalmış...
Ayrı bir tencerede unu ve yağı kavurun. Unun kokusu çıkınca  çorbayı ekleyin ve üzerine varsa et suyunuzu yoksa normal su ekleyin. Tuzunu, biberini ve nanesini de isteğinize göre ekleyip kaynadıktan sonra altını kapatın. Lezzeti artırmak için nanesini ve pulbiberini ayrı bir yerde yağda kavurup çorbanın üzerine de dökebilirsiniz. 
 Bu arada yaptığınız kıtır ekmekleri cam bir kapta ağzı kapalı olacak şekilde uzun bir süre muhafaza edebilirsiniz. Ekmekleri fırınlamak yada yağsız tavada kavurmak suretiyle istediğiniz zaman istediğiniz sunumda kullanabilirsiniz, aklınızda bulunsun.
Herkese hayırlı cumalar, bol güneşli bir haftasonu dilerim.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Balık çorbası, yanında sosu da var ama!



Balık çorbası deyince içim bi tuhaf olurdu eskiden. Tabi o zamanlar tüm deniz canlılarıyla aram şimdiki gibi değildi. Dolayısıyla balığın çorbası olması fikri bana pek hoş gelmiyordu. Tamamıyla bir önyargı elbette. 
Sonra bir gün balayına çıktığımız gemide akşam yemeği menüsünde rastlaştık kendisiyle. Sağolsun gemi personeli (Ocean Countess personeli aranızda beni duyan varsa diye yazıyorum, harikasınız) yemek konusunda gerçekten çok başarılıydı. Neticede her yemekte bu kadar iyilerse bunu da gÜzel yapmışlardır, neden olmasın diyerek yaptım tercihimi. İnanın şimdiki ben olsam utanmaz bir tane daha isterdim. O zaman yapamadım bunu...Burun kıvırarak başladığım çorbayı bir çırpıda bitirdim. 
Sonrasında başladı evde aynı tadı yakalama özentisi. Aynı tat ve aynı malzemeleri kullanmıyorum ben bu çorbayı yaparken çünkü o çorbada ne vardı o an için kestiremedim. 
Ben balık çorbamı mutlaka sebzeli yapıyorum, tadını ve besleyiciliğini katladığını aynı zamanda balık kokusunu kapattığına inanıyorum. Zaten balık sever biriyseniz çorbası da size kokmayacaktır. 
Önceleri 300-400 gramlık bir çipurayı bile bitiremezdim. Benim balığımın yarısından fazlası mutlaka kalırdı. Ben de kalan balık ziyan olmasın diye onunla yapardım çorbamı. Şimdiki yıllarda ise  daha büyük bir balıktan bile eser kalmıyor geride...
Balık çorbası yapmak için bana kalırsa istediğiniz balığı kullanabilirsiniz. Ama özellikle levrekten, orfozdan, yani etli balıklardan daha güzel olduğu söylenebilir. Üstelik kılçığından ayırma hususunda daha kolay oluyor. Ben bugünkü çorbamı sevgili eşimin kızımız için tuttuğu balıklardan yaptım. Benimkiler çok büyük balıklar değildi açıkcası ve temizlemesi de pek kolay olmadı. Ama zoru severim, çok da inatçıyım, hiç ziyan etmeden ve kılçık zerresi bırakmadan güzel bir çorba hazırlamayı başardım.

  • Bir adet orfoz kafası, bir adet levrek yada sizin seçtiğiniz herhengi bir balık (bu konuda balıkçınıza danışabilirsiniz, o duruma ve elindekilere göre en iyi balığı size verecektir.)
  • birkaç dal kereviz sapı ve yaprağı
  • dereotu
  • bir adet havuç
  • küçük bir patates
  • 2 diş sarımsak
  • küçük bir kuru soğan
  • bir tane kırmızı biber
  • defne yaprağı
  • tuz, karabiber
  • zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı un
  • yarım limon suyu
Seçtiğiniz balığı akan suyun altında güzelce temizleyip yıkayın ve tencereye koyun. Hoş bir aroma için defne yaprağı ekleyebilirsiniz tencereye.
 Başka bir tencerede  rendelediğiniz soğanı zeytinyağında kavurmaya başlayın. Rendelediğiniz patatesi ve havucu da ekleyip kavurmaya devam edin.   Üzerine biraz su ilave edin ve kaynamaya bırakın. 
Bu arada haşlanan balıkları sudan çıkartın ve etini kılçığından ayırmaya başlayın. 
Kaynayan sebzelerinizi alın ve hafifçe blendırdan geçirin. Ben pürüzsüz hale gelmesine izin vermiyorum çünkü hem kızımı taneli şeyler yemeye alıştırdım hem de çorbayı içerken ağzıma sebzelerin gelmesini seviyorum.
Tencereyi tekrar ocağa koyun ve ince ince doğradığınız kerevizleri, sarmısağı, kırmızı biberi, dereotunu ve biraz daha su ekleyin. Bunlar da piştikten sonra balığı ekleyebilirsiniz. 
Bu arada bir kapta unu ve limon suyunu buluşturun ve bunu sürekli karıştırarak tencereye ekleyin. Tuzu ve karabiberini de ekledikten sonra bir taşım daha kaynattığınız çorbayı ocaktan alabilirsiniz. Eğer bu şekilde taneli olmasından hoşlanmıyorsanız sebzelerin tümünü balığı eklemeden önce blendırdan geçirin, ondan sonra balığı koyun. Tercih sizin, nasıl seviyorsanız öyle yapın ama bilin ki hem siz hem de çocuklarınız çok faydalı bir çorba tatmış olacaklar.
Acı seviyorsanız biraz da pulbiber ekleyin üzerine.Hatta şu malzemeleri kullanarak çorbanıza bir sos hazırlayabilirsiniz sevgili acıseverler. Şiddetle tavsiye olunur.

  • sirke
  • dövülmüş sarımsak
  • limon suyu
  • acı turşu biberi yada taze acı biber( onları küçük küçük doğrayın)
  • tuz
  • zeytinyağı
Bu malzemeleri bir kapta karıştırın ve ekleyin gitsin çorbanıza, nefis olacak göreceksiniz...

25 Nisan 2012 Çarşamba

Buğdaylı yoğurt çorbası



Buğdayı hayatımıza daha fazla sokmak için yaptığım çorbalardan biridir. Şimdi adını hatırlamadığım ünlü bir doktor " Anadolu' daki çocuklara bakın, hepsinin yanakları kırmızı kırmızıdır, neden çünkü doğal besleniyorlar, çünkü buğday yiyorlar" demişti bir keresinde. O günden sonra hiç aklımdan çıkmadı o söz. Naz henüz doğmamıştı o zaman ama ben kararımı vermiştim. Benim çocuğum da öyle yanakları kırmızı kırmızı, kanlı canlı ve çok sağlıklı olmalıydı. Oldu da galiba  çok şükür...
Bana kalırsa yoğurtla yapılan bütün çorbalar çok güzeldir. Bunun da çok leziz bişi olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

  • 2 su bardağı kadar yoğurt (evde yapılan yoğurtlar daha sıvı oluyor daha önce de belirtmiştim, o yüzden yoğurdu bol tutun, ama yoğurdunuz koyu kıvamlı ise daha azı da yeterli olacaktır. Unutmayın ki yoğurt bu çorbaya lezzet katıyor)
  • 1 yumurta ( yine daha önce de belirttiğim gibi yoğurtlu çorbalarda ben akını sarısını ayırmıyorum, bi deneyin siz de)
  • 2 yemek kaşığı dolusu un
  •  1,5 su bardağı haşlanmış buğday
  • tuz
Üzeri için:

  • tereyağ
  • kuru nane
Yoğurt, yumurta ve unu güzelce çırpın ve bir kenara ayırın. Tencereye yaklaşık 4 bardak su koyun. Su kaynayınca bir gece önceden ıslattığınız ve haşladığınız buğdayı tencereye ekleyin. Yada artık benim gibi yapıyorsanız rahatsınız. Daha önceden haşlayıp, porsiyonlara ayırdığınız buğdayı kolayca kullanabilirsiniz. Üstelik bu şekilde buğdayı salatalara da ekleyebiliyorsunuz, gayet de doyurucu oluyor. Ardından kaynayan tencereye hazırladığınız yoğurtlu karışımı ve tuzunu da ekleyin . Böylece bir taşım daha kaynadıktan sonra ocaktan alın. 
Üzeri için tereyağını kızdırın. Ocaktan alınca naneyi ekleyin ki nane yanmasın. Servis ettiğiniz çorbaların üzerine naneli tereyağını gezdirin. 
Çocuklarınızın da çok severek yiyeceği bir çorba olacağından emin olabilirsiniz, tabi sizin de...



16 Nisan 2012 Pazartesi

Brokoli çorbası


Çok da leziz bişey değil bana göre brokoli. Farklı şekillerde tatlandırırarak tüketmeye çalışıyoruz elbette. Ama " şöyle bi brokoli canım çekti, olsa da yesek " dediğimiz bir sebze değil malesef. Buharda pişirip soya sosu ile ocakta şöyle bi çevrilmiş hali ve çorbası, brokolili lezzetler arasında favorilerim.
Çorbası da farklı bir alternatif oluyor. Yapımı da kolay. Eğer pazardan fazlaca aldıysam bir kısmını buharda tutup dondurucuya da atabiliyorum, ileride yapacağım çorbalarda kullanmak üzere.

  • 250 gr brokoli
  • 1 küçük boy kuru soğan
  • 2 yemek kaşığı un
  • zeytinyağı+ tereyağ
  • 1 su bardağı süt yada 1 paket (200 ml krema )
  • tuz
Brokoliyi çok küçük parçalar halinde doğrayın. Ben önceden haşlamıyorum, vitaminli suyunu da çorbada içebilmek için. O yüzden minik minik doğruyorum ki kolay pişsin. Tencereye yağı ve rendelediğiniz soğanı koyun ve kavurun. Soğanlar kavrulunca unu ekleyin ve karıştırın. Bu iş için çırpma teli kullanın. Ardından 4 bardak suyu ekleyin. Su kaynayınca doğradığınız brokoliyi tencereye ilave edin. Brokoli pişince krema yada sütü ekleyin ve bir taşım kaynadıktan sonra ocaktan alın. 

7 Nisan 2012 Cumartesi

Tarhana çorbası


Her memlekette farklı yapılır tarhana. Kimisi daha beyazdır, kimisi portakal gibi turuncu... Kimisi toz halindedir, kimisi kağıt gibi kurutulur, kimi de hamur topağı gibi kalakalmıştır. Kahramanmaraş' ta kağıt gibi incecik halde kurutur onu kıtır kıtır çerez gibi yerlermiş. Biz de gittiğimizde almıştık, farklı olmakla birlikte güzel de bi tadı var. Yine gitmeli de almalı aslında, gitmişken bir bahane ile dondurmasından da yemeli. Hayatımda yediğim iki dondurma kazınmıştır aklıma, onlardan daha güzelini de yemedim daha. Biri Santorini' de (meşhur ve benim epeyce rüyalarımı süsleyen ve hakikaten rüya gibi bir yunan adası) yediğim dondurmaydı. Orda saatlerce kalıp bütün çeşitlerinden yiyebilirdim ama mümkün olmadı tabi. Diğeri de Maraş' ta yediğimdi elbette. "Anlattıkları kadar varmış" diyor insan. Keçi sütü kullanıyorlarmış yaparken, dolayısıyla kolay erimiyor ve müthiş lezzetli bişey oluyor. 
Gelelim bizim tarhanaya. Bizim tarhanamız şekilde görüldüğü gibi portakal rengi ve  toz halinde. Sağolsun her yaz kayınvalidem yapar tarhanamızı, elleri dert görmesin. 


Bizim tarhananın olmazsa olmazlarıysa kuru börülce, kuru biber ve sarımsaktır. Tam bir kış ve şifa çorbası haline gelir böylece. 

  • 5 yemek kaşığı kuru tarhana 
  • 3-4 diş sarımsak 
  • 1 su bardağı haşlanmış kuru börülce
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası
  • 5-6 tane kurutulmuş biber( ben yazdan patlıcanı oyup, biberi de ortasını alarak kurutuyorum)
  • tereyağ+ zeytinyağı
  • tuz
Tarhanayı yarım saat önce sıcak suyla ıslatın ki iyice yumuşasın, topakları gitsin. Tencereye yağı, salçayı ve kuru biberi koyun. Salçayı kavurduktan sonra ıslattığınız tarhanayı ekleyin ve karıştırın. Hemen ardından 2-3 bardak daha su ilave edin. Rendelenmiş sarımsağı da ekleyin. Kaynadıktan sonra haşlanmış börülcesini  ve tuzunu ilave edin. Bir iki taşım daha kaynadıktan sonra çorbanız hazır. Afiyet olsun.

3 Nisan 2012 Salı

Mercimek çorbası


Kayınpederimdi bu çorbayı ilk beğenen ve "bambaşka" bulan. Daha sonra ne zaman eşimin ailesine gitsek ( ki ilk günün ardından mutfak bana bırakılır her seferinde ) bi mercimek çorbası yaparken buldum kendimi. Farklı olan nedir yada başkası nasıl yapar bilmem, ben bi yemeği yapmadan evvel hayal ederim. Ne yakışır, içine neleri koysam kaldırır, hangi usülle pişmelidir gibi... Önce bunları kurarım kafamda, sonra da uygulamaya geçerim. Klasiğin dışında olmayı, kendi lezzetimi vermeyi severim, abartmadan...Elbette araştırırım, incelerim, yerli yabancı yemek bloglarını takip ederim ama aynısı olmaz yaptıklarım, benden bişeyler olur mutlaka. Birçok tarifi okurken içinde birbirine yakıştıramadığım bir malzeme gördüğümde daha fazlasını okumam.  
Nitekim bu blogda yer alan her tarifte olduğu ve olacağı gibi bu da benim mercimek çorbam. Ve neticede bunlar benim tatlarım , benim birikimim, benim mutfak sevgim, emeğim, mutluluğum. 
 Ben bir öğretmenim ve bir yıldır ücretsiz izindeyim, kızımla meşgul, sahalardan uzaktayım, özlüyorum işimi, çok da seviyorum ama kızımı daha çok seviyorum, onun en güzel ilklerini birebir görmek, doyasıya yanında olmak istiyorum...Çalıştığım zamanlarda, okuldan çıkıp eve geldiğimde mutfağa girmek, her gün çeşit çeşit şeyler yapmak bana terapi gibi gelirdi. Şimdilerde o kadar konsantre çalışamasamda (artık mutfağımda yalnız değilim çünkü, minik bi yardımcım var)  hala en sevdiğim şey mutfağım, alet edavatım ve yemek yapmak...13 yaşında ilk yemeğim olan patlıcan musakka ile başladı bu serüven ve hala devam ediyor. Annemin evde olmadığı bir gün yemeği ben hazırlamak istedim ve... Afiyetle yedik. Annem neyin nasıl yapılacağını, nasıl pişeceğini öğretmemişti oysa. Tek yaptığım onu gözlemlemek ve uygulamaktı, birçok konuda olduğu gibi... O yumuşacık insanı hep gözlemledim ve çok şey öğrendim ben annemden.
Benim usül mercimek çorbasına gelince:
  • 1,5 su bardağı kırmızı mercimek
  • 1 tane havuç
  • 1 küçük soğan
  • tereyağ+ zeytinyağı
  • 2 yemek kaşığı un
Küçük bir tencereye yıkadığınız mercimeği, ufak ufak doğradığınız havucu ve doğranmış soğanı koyun. Üzerine 3 bardak su ekleyin ve pişmeye bırakın. Mercimekler piştiğinde bu karışımı blendırdan geçirin. Başka ve daha büyük bir tencereye yağı ve ardından unu ilave edin. Unu kokusu çıkana kadar kavurun. Blendırdan geçirdiğiniz mercimeği tencereye ekleyin. Üzerine mümkünse 1 bardak et suyu ilave edin, yoksa sadece su da olur ama et suyunu tavsiye ederim. Çorbanın kıvamı koyu geldiyse biraz daha su ilave edebilirsiniz. Tuzunu ekleyin ve kaynadıktan sonra ocağın altını kapatın. 
Eğer sarımsak tadını ve aromasını seviyorsanız üzerine ayrı bir yerde biraz tereyağı kızdırın. Bunun içine 2 diş sarımsağı rendelemek yada havanda dövmek suretiyle ekleyin. Biraz sarımsağın tadını yağa vermesini bekleyin ama sakın yakmayın. En son bi miktar pulbiber ilave edin ve altını kapatın. Bu sosu çorbaları servis ettiğiniz kaselere ekleyin arzuya göre. Deneyin bakalım, beğenecek misiniz? Bol limonu da unutmayın...

2 Nisan 2012 Pazartesi

Kremalı mantar çorbası




Yaz yada kış farketmez, mutlaka çorba pişer bizim mutfakta. Vitamin dolu, besleyici, harika bir gıdadır çorba bana göre. O yüzden çorba kültürümü geliştirmeye çalışırım her fırsatta. Aklıma yatan, hoşuma giden yada yeni biraraya getirdiğim bir çorba tarifi de önce denenir, beğenilirse tekrar yapılmak üzere sıraya girer ötekilerle. Dönüşümlü olarak yapılır, zevkle içilir. Bir de artık üç kişilik bir aile olduk, çorbasever de bi kızımız var, dolayısıyla bazı şeyler daha da önemli benim için. Eğer makarnayı haşlayarak pişirdiysem suyunu atmıyorum, mutlaka bir çorbada değerlendiriyorum. Sebze suyu yapıyorum mesela. Evde kalan tek tük sebzelerden, içine defne yaprağının da aromasını katarak... Et suyu yada tavuk suyum zaten mutlaka oluyor. Böylece çorbamın suyunun kalitesini yani besin değerini ve aslında lezzetini de artırıyorum. Bu çorba için de makarna suyum vardı ve gayet yakıştı. Pazardan mantar aldığımda illaki 5-6 tanesini çorba yapmak için ayırırım, yine öyle yaptım.
Çorba için malzemeler:

  • 6 tane kültür mantarı
  • 1 tane küçük kuru soğan
  • tereyağ+ zeytinyağı
  • 2 yemek kaşığı un
  • 1 paket krema(200 ml) yada 1 su bardağı süt
  • tuz
Yağ tencerede eritin. 1 tane soğanı rendeledikten sonra tencereye atın ve kavurun. Kavrulan soğanlara unu da ekleyin ve kavurmaya devam edin. 4 su bardağı kadar suyu tencereye azar azar ekleyin ve topaklanmaması için çırpma teli kullanın. Su kaynayınca içine ince ince doğradığınız mantarları ilave edin.Dibini tutmaması için karıştırarak pişirin. Mantarlar piştiğinde 1 paket kremayı yada 1 bardak sütü ilave edin. Sadece bir taşım daha kaynattıktan ve tuzunu da ekledikten sonra ocağın altını kapatın.Taze çekilmiş karabiberi bu çorbaya yakıştırıyorum şahsen. Afiyet olsun. 
Bu arada Marmaris' te yaşıyorsanız, şu an bu yazıyı okuyorsanız, antep fıstığı ve kadayıf birlikteliğini seviyorsanız lütfen Ulusal Egemenlik Caddesi üzerinde, Vakıfbank' ın karşı çaprazında bulunan Kıbrıs Pastanesi' ne gidin ve bu tatlıdan isteyin. Bu antep fıstığı şölenine bayılacaksınız.









26 Mart 2012 Pazartesi

Terbiyeli tavuk suyu çorbası


Hastalandığınızda, kendinizi biraz bitkin hissettiğinizde içilen tavuk suyu çorbası şifa olur insana, iyi gelir. Evde yapılan ve gerçekten de iyileştirici etkisi olan çok lezzetli bi ilaçtır adeta. Eskiden tek müdavimi eşimdi, şimdi kızım da çok seviyor bu çorbayı. Ağzını kaşıktan önce kocaman aça aça bitiriyor koca kaseyi. "Ohh" diyor annesi de ,"şifa olsun kızıma" . Gerçekten de şifa oluyor. Ne eşim, ne kızım ne de ben hiç hasta olmadık bu yıl. Beslenmenize biraz dikkat etmek, kendinizi boşlamamak çok önemli, hepsinin de yolu mutfağınızdan geçiyor aslında.

Ben haşladığım tavukları didiklerken birileri de o sırada, o tavukları mideye indirmekle meşguldü. Yarasın kuzuma, afiyet şeker olsun.
Malzemeler:
  • 1 adet kemikli göğüs eti yada 2 adet tavuk budu
  • 1,5 lt su
  • 1 yumurta sarısı
  • yarım limon suyu( ben biraz ekşisini hissetmeyi seviyorum o yüzden 1 limonun tamamını kullanıyorum, siz de damak zevkinize göre limonu artırabilirsiniz.)
  • 2 yemek kaşığı un
  • 1 çay bardağından biraz fazla tel şehriye
  • tuz
Tavukları haşlamak üzere tencereye koyun. Üzerine 1,5 lt suyu ve tuzu ilave edin. Tavuklar haşlanınca içinden alın ve didin. Didilmiş tavuk etlerini ve tel şehriyeyi kaynamakta olan tavuk suyuna ilave edin. Bu arada unu, yumurtayı ve limon suyunu çırpma teli ile güzelce çırpın. Kaynayan tavuk suyundan ilave ederek terbiyenin ılımasını sağlayın. Şehriyeler piştiğinde çorbaya terbiyeyi ekleyin. Bu işlemi yaparken çorbayı çırpma teliyle karıştırın ve terbiyeyi azar azar ekleyin. Bir taşım kaynadıktan sonra ocaktan alın ve servis yapın. Seviyorsanız karabiberi unutmayın, tat katar.  



21 Mart 2012 Çarşamba

Yer elması çorbası





Akşam yemekte yer elması çorbası olduğunu öğrenen eşim " Hmmm çok lezzetli bişey olduğunu sanmıyorum, sonuçta yer elması, ne kadar tadı olabilir ki..." şeklinde bir görüş bildirdi. Hiiç aldırmadım çünkü öğlen bizim tadım testimizden başarıyla geçti çorbamız. Kızımla birer kase içtik ve ikimizde umduğumuzdan daha başarılı bulduk bu çorbayı. Sadece yapım aşaması biraz sıkıntılı, daha doğrusu yer elmasını soyma işi pek de keyifli değil tabii.
Gelelim eşimin konuyla ilgili yorumuna... Çorbasından bir iki yudum aldıktan sonra " e güzel olmuş bu"  dedi umduğundan fazlasını bularak...

  • 500 gr yer elması
  • 1 yemek kaşığı tereyağ
  • 3 su bardağı sıcak su
  • 1 çay kaşığı köri
  • 1 su bardağı krema
  • 1 tutam muskat
  • tuz
  • maydanoz

Yer elmalarını soyup su dolu bir kabın içine atın. Yalnız boyutlarını biraz küçültün. Tencereye yağı koyun. İçine elmaları atın ve kavurmaya başlayın. Biraz kavrulduktan sonra 1 çay kaşığı köriyi ekleyin. Üzerine sıcak suyu ilave edin ve kaynamaya bırakın. 20 dakika kadar kaynadıktan sonra, elmaların da yumuşadığını gördüğünüzde blendırdan geçirin. Kıvamı koyu geldiyse biraz daha sıcak su ekleyebilirsiniz. Kaynayan çorbaya tuz, muskat ve en son olarak da kremayı ilave edin ve ocaktan alın.Kıtır ekmekleri de unutmayın. Küp küp doğradığınız ekmekleri fırınlayabilir yada tavada kızarmasını sağlayabilirsiniz. İnce kıyılmış maydanozu da ekleyip servis yapın. Afiyet olsun.

19 Mart 2012 Pazartesi

Kaşarlı domates çorbası

Bundan 3 yıl öncesine kadar İzmit' te yaşıyorduk. ( Hala da çok özlüyoruz oraları...) İzmit' ten Nazilli' ye olan her yolculuğumuzda mutlaka uğranırdı Susurluk' taki Yörsan tesislerine. İçilmeden geçilmezdi kaşarlı domates çorbası... Herkes ayranı, tostu filan der ama, ben domates çorbasını tek geçerim. Üzerine bolca dökülmüş pulbiber ve isotla, yanında mis gibi roll ekmeğiyle tadına doyulmaz o çorbanın. 
O gün bu gündür evde yapıyorum bende çorbamı. Aynı tadı tutturuyorum belki ama o yol yorgunluğu, biraz da sersemliğiyle sıcacık, dumanı üstünde, oradaki o tadı ne yapsam yakalayamam.

  • 2 kaşık dolusu un
  • tereyağı( ben tek başına tereyağını tercih etmem yemeklerimde. biraz da zeytinyağı karıştırırım)
  • 1 bardak süt
  • 3 kaşık dolusu tuzsuz domates salçası( domates püresi de kullanılabilir, robottan geçirmek şartı ile. Eğer salça kullanacaksanız da tuzsuz yani tatlı bir salça tercih edin. ev yapımı salçayı denemeyin, aynı tadı vermiyor.)
  • tuz
  • rendelenmiş kaşar peyniri
Tencereye yağı, ardından unu koyun ve unun kokusu çıkana kadar kavurun. Daha sonra 1 lt kadar su ilave edin ve karıştırın.( soğuk su kullanın un topak topak olmasın.) Salça kullanıyorsanız bir yerde suyla salçayı inceltin.  Ve tencereye ilave edin. Kaynamaya yakın 1 bardak sütü de ekleyin. Tuzunu ekleyip, bir iki taşım kaynadıktan sonra ocaktan alın. Kaselere koyduktan sonra hemen kaşarı ekleyin.. Afiyet olsun.