27 Ağustos 2014 Çarşamba

Konserve patlıcan kızartması

Benim konserve anlayışım bu yıl tamamıyla yeniden yapılandı. Yani bu yıl domateslerimi bile aynı usül hazırladım ve çook keyifliyim. Efenim gerekenler, temiz bir kavanoz, yeni bir kavanoz kapağı ve hangi şeyin konservesi yapılacaksa onun malzemeleri...
Şimdi ilk yapılandan başlıyorum anlatmaya...Valla azıcık artmıştı, onu da şöyle azıcık ekmekle lüpleteyim dedim, nefisti...


Malum ben epey zamanlardan beri kızartma yapmıyorum, aynı işi çok daha az yağla fırında hallediyorum. Bi de fısfıs aldım çoktandır aklımda olan, onunla da eşit miktarda yağ sıkıyorum doğradığım sebzelerin üzerine. Toplasan iki yemek kaşığı yağ etmez, koca tepsiyi pişiriyorum bu yöntemle...

  • patlıcan
  • biber (biraz kırmızı, biraz yeşil biber)
  • zeytinyağı
  • tuz
  • domates
  • sarımsak
Patlıcanı alacalı soyup, küp küp doğrayın ve acısını çıkarmak için tuzlu suya atın. Bu arada biberleri de patlıcanların büyüklüğünde doğrayıp hazırlayın. Yağlı kağıt serdiğiniz fırın tepsisine tüm sebzeleri yayın. Üzerine biraz  tuz ve yağ serpin. Yüksek derecede fırınlayın. Yarım saate hazır olurlar.
Onlar fırında pişerken siz önce ezilmiş sarımsağı zeytinyağına atın. Üzerine kabuğunu soyup minik minik doğradığınız domatesleri ekleyin, tuzunu ekleyin ve suyunu çekene kadar pişmesini bekleyin.
Ardından fırındakilerin kızardığını gördüğünüzde üzerine hazırladığınız domates sosunu dökün ve 5 dakika daha fırında bekletin, özleşsinler.


Fırından alıp hiç bekletmeden sıcak sıcak kavanozlara doldurun ve hemen kapağını sıkıca kapatın.
Ters çevirip düz bir zeminde bir gece bekletin. Ertesi gün konserve patlıcanlar hazır.
Aynı şeyi acı biberle yada sadece biberle de deneyebilirsiniz.
Kapak içe çökmüş ise zaten tutmuş demektir ki zaten kapağı ilk kapattığınız anda genelde o kapak içe göçüyor. Yani aksi bi durum yoksa... Yani kapağınız eski değilse, tam kapatmayı başardıysanız, yeterli sıcaklıktaysalar falan... Tutmaması için bi neden yok yani...
Kolay gelsin, afiyet olsun ve de...
Allah sağlıkla yedirmeyi nasip etsin.


21 Ağustos 2014 Perşembe

Bıldırcın tava yada dökümde bıldırcın...

Yumurtasını bir yaşından sonra, haftada en fazla iki tane olmak suretiyle Naz' a hep yedirdim. Şimdi büyüdü, koca kız oldu, artık daha sık aralıklarla, haftada 2-3 adeti geçmeden yine, hep tüketiyor. Yalnızca o değil, biz de tüketmeye özen gösteriyoruz çünkü tipine aldanmamak lazım. Tavuk yumurtasına oranla kat kat daha fazla demir, fosfor, kalsiyum, potasyum, A, B1, B2 ve protein içeriyor. Ve bunların her biri de tavuk yumurtasına oranla bıldırcın yumurtasının içinde daha fazla var ve dolayısıyla benim, ailem için tercih sebebim...
Ayrıca çiğ mi pişmiş mi tüketilmeli kısımlarına hiç takılmayın, yok öyle birşey. Diğer yumurtayı nasıl kullanıyorsanız bunu da o şekilde dilediğiniz yerde kullanabilirsiniz. Haşlayarak, omlette, kekte, köftede, çorbanın meyanesini hazırlarken...Nerede isterseniz orada yani...Bazen zenginliği artsın diye diğerinin yanına ilave ediyorum ben.


Daha önce hiç denemişliğim yoktu, hadi bi fikrim olsun diyerekten bir de bıldırcının kendisini pişirdik evde. Eşim hep çok lezzetli olduğundan bahseder dururdu. En lezzetlisini pişirmek adına aklınızda olsun, alırken en irilerini seçin. Zira daha yağlı ve tatlı olacaklar.


Artık pek çok markette satılıyor zaten. Pişirmesi de kolay, yalnız bazı market tavukları gibi 15 dakikada pişmiyor, zaman alıyor biraz. Ama daha farklı ve bence hafif de aromalı bir tadı var.

  • Bıldırcın (kişi sayısına göre )
  • zeytinyağı
  • tuz, karabiber

Bıldırcınları yıkayıp tuz ve biberle harmanlayın. Bu şekilde 1 saat buzdolabında dinlendirin.
Döküm tencereyi iyice ısıtın. Tam olarak kızdığından emin olduktan sonra bıldırcınları tencereye koyun. Ateş yüksek olsun bu noktada.


Etinizi mühürlediğinizde ateşi kısabilir ve artık kısık ateşte tüm lezzetini içinde barındırarak pişmeye bırakabilirsiniz onları. Bu şekilde yaklaşık 1,5 - 2 saat pişirin.
O sırada nefis bi bulgur pilavı hazırlayın ve pişen bıldırcını pilavın üzerine koyarak servis edin. Muhteşem!!!

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Lahana turşu kavurması

Turşu kavurmasını (fasulye ile olanını ) biz çok sevdik. Geçen yıl hazırladığım tüm fasulye turşularını aynı şekilde tükettik, nefisti. Hele bolll acı girince işin içine muhteşem birşey oluyor...
Aynı şeyi bu kış bolca hazırladığım lahana turşularım için de düşündüm. Neden olmasındı???
Oldu, aynı tat ve aynı tarzla biz lahana kavurmasını da çok sevdik. Yalnız böyle şeyler ekmeği kendine yakın tutuyor, o fena...



  • 1 kase lahana turşusu
  • 1-2 tane kuru soğan (büyüklüğüne göre)
  • zeytinyağı
  • tuz, toz kırmızı biber, acı pul biber


Lahanayı yıkayıp 15 dakika kadar suda bekletin, böylece ekşiliği biraz azalacaktır. Süreyi uzatıp kısaltarak bu durumu damak tadınıza göre siz ayarlayabilirsiniz.
Sudan çıkarıp suyunu süzdüğünüz lahanaları ince ince doğrayın.
Soğanı da incecik yemeklik doğrayın.


Zeytinyağında soğanı hafif soteleyip lahanayı ekleyin ve kavurmaya devam edin. 10 dakika kadar kavurun. Ardından acısını, biberini ve tuzunu da ekleyip karıştırarak ocaktan alın.
Artık daldırın ekmeği gitsin!!!

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Semizotu salatası

"Dikkat, yılın en sıcak günü! Bunalacaksınız!" uyarılarını dikkate alın ve bugün kendinize gerçekten dikkat edin. Zira benim yaşadığım yerde insanın kendine yaz aylarının her bir günü son derece dikkat etmesi gerekiyor çünkü Marmaris yanıyor! Korkunç sıcak!
Geçen gün sıcaktan yeterince bunalan kocam artık üşümek istediğini belirten cümleleri art arda kurunca kulaklarıma inanamadım. Çünkü kendisi her fırsatta yaz mevsimini daha çok sevdiğini söyler durur, onu bile bezdirmiş bu sıcaklar!
İşte bu çok sıcaklarda hazır iştahımız da pek bi sönükken nefis bi salata yapalım dedim. Her yerden kendiliğinden fışkırıveren semizotlarınızı değerlendirmiş olursunuz hem de... Bizim evde bulduğu her karış topraktan semizotu çıkıyor resmen. Tazecik, çıtır çıtır...En çok da Kıpırcığıma yarıyor bu durum. Yeşilliği , özellikle de semizotunu çok seviyor, çıt çıt ederken bi bakmışsın hepsini bitirivermiş!



  • Semizotu
  • 1-2 adet domates
  • 1 adet kırmızı soğan ( bildiğimiz kuru soğan da olur ama kırmızı olanı tercih edin, zira kendisi daha tatlı ve çok daha leziz)
  • 1 kase haşlanmış mısır
  • 1 tane kırmızı kapya biber
Sosu için:

  • 1 limon yada nar ekşisi
  • zeytinyağı
  • tuz
  • istenirse 1-2 diş sarımsak
Bir kg limonun 12 TL' ye kadar yükseldiği şu günlerde bu salataya kalkın limon suyu koyun demek pek de yerinde bi hareket olmaz sanırım. Bunun yerine siz nefis bi nar ekşisi kullanın. İsterseniz içine ezilmiş sarımsak ekleyin.
Doğradığınız malzemeleri sosla buluşturun. Bu salataya özellikle "cevizin" de çok yakışacağını unutmayın, hazırda varsa mutlaka ekleyin.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Damla çikolatalı kurabiye (American cookies)

Hani şu dışı kıtır, içi yumuşak (kek kıvamında) kurabiyecikler var ya, işte onlardan yapmaya hazırlanın bakalım. Tam 24 tane nefis kurabiye...



  • 1/2 su bardağı tereyağ (125 gr)
  • 1 su bardağı şeker (orjinali kahverengi şeker ama ben tercih etmiyorum, tercih edenler için yazdım yalnızca)
  • 3 yemek kaşığı şeker
  • 1 yumurta
  • 2 tatlı kaşığı vanilin (1 paket )
  • 1 + 3/4 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • istenirse 1 + 1/2 tatlı kaşığı toz espresso (ekleyin bence, güzel oluyor)
  • 1 su bardağı damla çikolata
Damla çikolataya ben biraz da, sevdiğim bitter çikolatalardan bıçakla küp küp keserek ekledim, sanırım biraz daha bol çikolatalı ve çokk güzel oldu.


Fırını 150 derecede ısıtın.
Şeker ile tereyağını (oda sıcaklığında) krema haline gelene kadar karıştırın. Orjinalinde bu işlemleri mutfak robotuyla yapıyoruz ama henüz bizim mutfaklarımızda, o benim tabirimle uzay üssü gibi duran makineler pek yaygınlaşmadı. Yani hem ucuz oldukları söylenemez, hem de biz yoğurmayı seven insanlarız!
Yaklaşık 4-5 dakikada birbirine karıştırdığınız şeker ve yağa yumurta ve vanilini ekleyin. 2-3 dakika daha karıştırmaya devam.
Ayrı bir kapta un, kabartma tozu ve tuzu karıştırıp yumurtalı karışıma ekleyin. 2-3 dakika boyunca güzelce karıştırın. Tüm bu işlemleri şimdiye kadar elimizle yaptık. Ancak espresso ve çikolataları da ekledikten sonra elleri çıkarıp tahta kaşığı sokuyoruz devreye. Çikolatanın erimesini istemeyiz değil mi?


Diğerlerinin aksine bu kurabiyelerin hamuru ele yapışan bir hamur olacak. Zaten o yüzden dışı kıtır, içi de yumuşak oluyor. Bir kaşıkla yada tercihen bir dondurma kaşığıyla yağlı kağıt kaplı fırın tepsisine hamurdan koyup kaşığın arkasıyla hamuru biraz düzeltin yani yassılaştırın.


150 derece önceden ısınmış fırında 20-25 dakika kadar pişirin. Süreyi fırınınıza bağlı olarak siz ayarlayın, çok fazla fırında kalmamalarına özen gösterin. Benim kurabiyelerin bu kadar esmer olmasına bakmayın, esmer şeker kullanmadığım halde, biliyorsunuz ben tam buğday unu kullanıyorum, o da girdiği her yere esmerlik katıyor.


Çocuklarınızın çokk seveceği çikolatalı kurabiyeleriniz hazır...Afiyet, bal herkese!

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Hayat çok güzel, bu meyve suyu da öyle: Kalan meyvelerden ev yapımı meyve suyu

Bazen, yaşayıp giderken hayatı, olanca yoğunluğu ve karmaşası içinde yaşamın, farkedemiyoruz aslında ne kadar kusursuz ve muhteşem olduğunu herşeyin... Bizde varolan zenginliği göremiyor çoğu zaman gözlerimiz... Miskin miskin kapılıp gitmeye devam ediyoruz kaldığı yerden birşeylere...Yapıyoruz, çoğu zaman hepimiz yapıyoruz aynı şeyi, çoğu zaman bazı birçok şeyi de erteleyerek, varlığının garantisi olmayan yarınlara üstelik!
Oysa o kadar güzel ki hayat, ve ertelenemeyecek kadar da kısa... Ve anı yaşamak önemli olan, ona, şuna, buna aldırmadan, canının çektiği gibi hareket edebilmek...
Sabah erkenden kalktım, sevdiceğimi işine uğurladım, ve kokladım nefis havayı kocaman bir solukla...
Oturdum balkonumda en sevdiğim yere, salıncağıma, yayıldım şöyle biraz ve sabahın o nefis serinliği içinde kitabımdan onlarca yudum aldım. Yaşadığıma ve hayatımdaki herşeye şükrederek... Ve zamanı çok dikkatli kullanmaya özen göstererek her zaman yaptığım gibi...

Bir yemek bloğu yazarı olarak, sadece yemeklerden bahsedemiyorum çoğu zaman, biliyorum. Ama tüm bunlar benden ibaret ve sadece yemek yazdığım zaman çok kuru, çok havada buluyorum yazdıklarımı... Onu da yapıyorum zaman zaman elbet, ancak öyle zamanlarda, anlayın ki yalnız başıma değilim, kafayı tam toplayamamışım demek ki... Ve yanımda muhtemelen hayatımın en güzel uğraşısı, el emeğim, göz nurum Naz' ım var.


Hazır meyve suyunu kendi evinde hiç görmemiş ve hiç tanışıklığı olmayan Naz' ıma çok sık yaptığım meyve sularından sadece birinin görselidir buradakiler. Anne sütünün yanında bişeyler içebildiği günden beri evde kefir ve meyve suyumu hep kendim yaptım. Şart değil ayrıca şu yada bu meyveden evde olması... Biz, biz derken kızımla ben meyve severiz, ancak tazeyken. Zaten herşey tazeyken güzel değil mi, birkaç gün geçince tadı bozuluyor sanki.


 Bunu bildiğimden ve semt pazarının resmen dibinde oturduğumdan az az alırım herşeyi. Yine de geceden sabaha tabakta kalan bir elma, iki kayısı, erik, şeftali, kiraz, üzüm, armut, aklınıza gelen ne varsa çekirdeklerini çıkarıyor, kabuklarını soymadan bi tencereye alıyorum. Meyvelerin üzerini geçecek kadar su koyup ocağın altını açıyorum. Meyveler ezilebilecek kıvama geldiğinde ki bu çok zaman almıyor, en fazla on dakika, ocağı kapatıyorum. Soğumasını bekleyip, soğuduğunda bir kevgir yardımıyla meyveleri eziyorum ve suyunun ayrılmasını sağlıyorum. Mümkün olduğunca posasını çıkarıyor ve kabuklarını atıyorum. Ardından tadına bakarak şeker oranını dengeliyorum. Bunu bal kullanarak yapıyorum, zaten bir kaşık bal yetiyor. Ve ben çoğu zaman içine biraz da limon suyu ekliyorum, o hafif ekşiliği seviyorum. Hatta kıvamı koyu gelirse meyve suyunuzun içine biraz da su ekleyebilirsiniz.


Sonra buzdolabında soğutup, oh nefis nefis içsin kuzularınız. Tabi yalnız kuzular değil, evdeki tüm fertler severek içiyor neticede bu meyve sularını. Mesela bizim bugün kahvaltıda eşlikçimiz armut, elma ve üzümden oluşuyor. Tadı harika, kesinlikle tavsiye olunur. Lütfen çocuğunuzdan ve kendinizden katkılı tüm gıdaları uzak tutun. Benim üç yaşındaki tontişim bile marketlerde satılan paketli ürünlerin "zararlı" olduğunu biliyor ve elini sürmüyor. İstisnalar ayrı tabi, "alır mısın?" diyerek yapılan ikramlarda çocuğumu engellemiyorum, kendi kararı...Ama şunu çok iyi biliyorum, o da en az benim kadar biliyor hangisi iyi, hangisi hastalık yapar, bize zarar verir!
Doğal, dalından ve katkısız günleriniz olsun, sevgi dolu, yaşamak dolu, aşk dolu...




8 Ağustos 2014 Cuma

Susam mantolu tahinli kek

Susam konusunda gerçekten sınır tanımam, simiti de çok sevmem ondandır...Susamlı tavuk, kek, kurabiye, susamlı çıtırlar falan, aman Allahım...
Hele ki özellikle Gökova pazarında alışveriş yaptığım bi teyze var, ara sıra gittiğimizde süt, yoğurt, peynir çökelek gibi muhteşem şeyler alıyoruz ondan. Kendisi bir de susam satıyor ki, şahane! İşte onunla yaptığım ürünler başka bi şahane oluyor. Yoksa marketlerde satılan tatsız susamlardan bahsetmediğim aşikardır sanırım.


Kekin aslı susam katkısızdı, ancak ben son zamanlarda pek çok çeşit kekte uyguladığım üzere ona da susam mantosunu takıverdim. Tahine susam yakışmaz mı hiç! Zaten bu susam mantosu da nette varolan bişeymiş, sonradan öğrendim araştırmalarım sonucu. Bi de ben az miktar susama doyamadığımdan bu işi diğerlerine oranla biraz abartıyorum ama sonuç mükemmel oluyor, deneyin mutlaka...


Kaynak: ( leyla' nın kahve dükkanı )

  • oda sıcaklığında 4 yumurta 
  • 1,5 su bardağı şeker
  • 2/3 su bardağı yoğurt
  • 1/2 su bardağı zeytinyağı
  • 2/3 su bardağı tahin
  • 2,5 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • mantosu için; susam ve tereyağ
Yumurta ve şekeri köpürene kadar çırpın.
Un ve kabartma tozunu ayrı bir kapta, yoğurt, zeytinyağı ve tahini ayrı bir kapta karıştırın.
Tüm malzemeyi bir kapta buluşturun ve karıştırmaya devam edin.
Kek kalıbınızı tereyağıyla güzelce yağlayın ve bolcana susam serpiştirip tüm yüzeye yayılmasını sağlayın.
Hamuru kalıba boşaltın ve önceden ısıtılmış 180 derece fırında 40-45 dakika kadar pişirin.
Pişen keki fırından çıkarıp kalıpta biraz dinlenmesini sağlayın. Daha sonra kalıptan çıkarın ve servis yapın.

5 Ağustos 2014 Salı

Kekikli sucuk kavurma

Kahvaltılıklar...
Geç yapılan kahvaltılardan bahsediyorum, diğerleri biraz zorunluluk açıkcası ve pek de keyifli değil. Ama o geç yapılan kahvaltı öğünü var ya...Hani özene bezene hazırlanan, hani kendisi bitse de sohbeti, çay keyfi saatler süren, üstüne kahvesi içilen, durup durup balından, reçelinden tadılan... Değişilir mi onun keyfi başka şeye...
Bu öğünü daha da özelleştirmek adına yapılanlardan biri sucuk kavurma. Sucuğun tadını zaten severim, güvenilir bir yerden alınan kasap sucuğunun tadına doyum olmaz, yoksa marketlerde satılanlar bana aynı tadı vermiyor açıkcası, eh biz de bu konuda şanslıyız neyse ki !
Sucuğu bir de bu domatesi, biberi özümsemiş hali ile deneyin bakalım sevecek misiniz?
Domates ya, bişeyin içine girer de sevdirmez mi kendini...Ondandır yaz geldi mi yana yakıla domates biriktirme eylemlerine girişmelerim!
Çocukken en sevdiğim oyun arası (sokak oyunlarından bahsediyorum, hani çişin de gelse altına yapana kadar bekletirsin ya, eve gidersem bi daha dışarı salmazlarsa korkusundan! Tek korkumuz da oymuş zaten o yıllarda...) atıştırmalığımdı; ekmek arası biraz İzmir Tulumu, biraz da domates...Of değmeyin keyfime, kemire kemire inerdim merdivenlerden ve onunla dahil olurdum tekrar oyuna kaldığım yerden... Ne kıymetli günlermiş onlar, çocukluk anılarım içinde en çok yer eden, en çok özlenenlerden biridir o günler... Hey gidi günler!!!


Kaynak: ( mutfak sırları )

  • 200 gr sucuk
  • 1 adet yeşil biber
  • 2 adet domates
  • kekik
  • zeytinyağı


Tavaya zeytinyağını koyun. Bu arada biberi, sucuğu ve domatesi (kabuğunu soymadan) irice doğrayın.
Tavaya önce biberleri, sonra domatesi atın ve soteleyin. Bolca kekik serpiştirin. Tarifin orjinalinde olduğu gibi varsa taze kekik ekleyin. Ancak bizim kekikler de oldukça başarılıydı. Eşimin anne ve babası kendi elleriyle toplayıp kurutmuşlar bizim için, aroması mükemmel!
Son olarak da sucukları ekleyin ve piştikten sonra ocağın altını kapatın. Bu çok başarılı sucuğu sunuma hazırlayın ve ekmeğinizi bandırın ucundan köşesinden...Ooof of!

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Hellim kızartması eşiliğinde ızgara (dökümde) tavuk ve geçip gidiveren tatil!

Daha dün "Yanımıza başka ne alsak?" , " Liste yapalım, bişeyimiz eksik gitmeyelim oralara!..." diye söylenir dururken heyecanla, geçti gitti tatil...
Tam bir aydır ayrıyım evimden...Bir yengeç kadını için çok da güzel birşey değil açıkcası o kadar uzun süre evcağızından ayrı kalmak ama, bu yılki tatilimiz bi başka güzeldi. Bir dahakine kadar hasretle, sevgiyle anılacak, tebessümle yer edecek zihinlerimizde...
Aslında belki de artık ben çok büyüdüm, e tabi, otuzumu da aştım ve herşeyi daha bi idrak eder, tadına varır, anlar, özümser ve biriktirir hale geldim. Ve aslında ben, otuzumu çok sevdim. Eğer yaşarsak, daha kırkı var bunun...Daha asili, daha dingin ve çok şey biriktirmişi ellerinde...Ben bu kadarla kalmak istemiyorum, yaş almak ve aldığım her yaşla gelen tecrübenin, enerjinin ve olgunluğun bana kattıklarını birebir görmek istiyorum kendimde. 
Her alanda zevklerimin artık daha çok kalıplaştığını, yerine oturduğunu görüyorum mesela, kendimi beğeniyorum, beğendiklerimi de...Kendime neyin yakışıp, yakışmayacağını durup düşünmeden belirleyebiliyorum mesela...Tereddütlerim yok...
Anneyim, en iyisi olmaya, kendimce en doğrusunu yapmaya çalışıyorum. Ve elimdeki 3 yıl + 4 aylık ürünün herşeyinden "yüzde bir milyon" mutluyum...Hani, "bi çocuk daha yapsam, şunları, şunları yapmazdım!" diyebileceğim hiç bişey yok onunla ilgili, çok mesudum...
Çok sevdiğim, ilgilendiğim, ilgisi üzerimde olan, iyi anlaştığım, "ondan önce beni al Allahım, onsuzluğu yaşatma bana!" dediğim bi eşim var ve ailemle gurur duyuyorum. Tek kişi kaldığım yolda bugün üç kişiyiz ve bu aile çoook genişlesin istiyorum. İnsan hayatında herşey mükemmel olamıyor ama beni bi şekilde görüp, duyup, yaptıklarım ve yaşadıklarımla mutluluk duyan bi annem olduğuna inanıyorum. 
Tüm bunların yanında yapmak ve yaşamak istediklerim var ve asla kuramadığım cümleler...Belki çok kolay ama yapamıyorum, geç kalmaktan korkuyor ama mıh gibi yapıştırıyorum  o sözleri boğazıma. Konuşsam belki saatlerce susmayacağım kadar çok cümlem var içimde, paragraf paragraf...


Tatil dönüşü yanımızda en fazla çoğalanlar kitaplarımız oldu, ve aslında yeni ev eşyalarımız...Benim gibi biri en çok, ev eşyası ve ayakkabı alınca mutlu olur, çok şükür bu tatil yine başardık bunu!
Onları, aldığım herşeyi, tek tek, özene bezene yerleştirmeyi o kadar seviyorum ki, çocuk gibi seviniyorum resmen. Ve bunu, kısacık bir zamana sığdırmaktan nefret ediyorum. Geniş zamanlarda, rahat rahat, sindire sindire yapılmalı bu iş, ben de öyle yapıyorum ve bunun verdiği enerji bana epey yetiyor. Evimi, ailemi, eşimi, kızımı, kendimi, hayatı çok çok çok seviyorum...

Daha önce sözünü ettiğim döküm tencerelerime bir yenisi daha eklendi, değmeyin keyfime. Aslında çok da pratikler kendileri. Yani misal, tatilden eve döndüğümüzde, dolapta hiçbişey yokken, bir anda mükellef bi sofra hazırlamanıza yardımcı olur. Bu arada "dolapta hiçbişey yokken" deyimini geri alıyorum çünkü, benim hayatımda hiç olmadı öyle bişey! Allah korusun, kıtlık falan çıksa "40 gün" yetecek kadar hazırlığım vardır benim dolabımda, sağlamcıyımdır biraz! Yengeç olduğumu söylemiştim sanırım!


Bu da öyle beş dakikada hazırlanıveren tabaklardan, ama sunumu ve kendisi on numara...
  • dilediğiniz miktarda pirzola tavuk (eğer marine etmek isterseniz zeytinyağı, tuz, karabiber bu tabak için size yeterli olacaktır.)
  • 1 paket (yaklaşık 250 gr ) dilimlenmiş hellim peyniri
  • ve ızgaraya çok yakışan sebzeler; biber, soğan, domates...
Döküm ızgara tavayı kuru ve yağsız bir şekilde ocağa koyup altını açtık. Yalnızca 7-10 dakika arası (ateşin durumuna göre ayarlaması sizden) tavanın iyice ısınmasını sağladık. Çünkü bu sayede pişirdiklerimizin yarısını tavada kalmaktan kurtarmış oluyorduk. Yani bu nokta çok önemli!!!
Ardından ısınan tavaya önce tavukları, onların peşi sıra hellimleri ve sonrasında sebzeleri atarak pişiriyoruz. Sebzeler için tavukların aralarında yada kenar köşelerde yer kalmışsa o esnada da pişirebilirsiniz. Zaten yüksek ateşte domates dahil hiçbiri suyunu salmıyor, enfes oluyor...


Sonra da, alın onları servis tabağına afiyetle...Varsa biraz pilav en nohutlusundan...Pratik, iştah açıcı ve sanırım herkes tarafından zevkle kabul gören yemeğiniz hazır!

 Bunlar da tatile çıkmadan evvel ve hemen sonrasında eldeki nefis malzemelerle hazır ediliveren kış hazırlıkları...Giderayak evde kalan malzemeler yazık olmasın diyerek!
Fasulye konservesi ve bizim evin bitmek bilmeyen ritüeli; turşular! 



Ve bu da tatil boyunca tertemiz denizin, altın sarısı kumun, parlak güneşin ve dondurmaların tadını en fazla çıkaran ailemizin en küçük üyesi Nazoş Hanım...Çooook mutluydu, çok! Hatta bir günlüğüne gidilen Girne seyahati boyunca ve günün her anında mutsuzluğunu, durumdan hoşnutsuzluğunu her fırsatta dile getiren ve dönüşte saatin kaç olduğuna aldırmadan kendini sulara bırakıveren ve neşesi yerine gelen minik tırtılımız o bizim... Suratındaki ifade tatil boyunca hep aynıydı, hep mutlu, hep enerjik ve hep yorulmayan!


Tatil boyunca Naz' ın en favori yemeğiydi altta görülenler...Her seferinde asla tek bir tabakla yetinmedik, arkasını istedik! Arkada Kıbrıs' ın meşhur turşusu "Gabbar" , önde de hakikaten çok güzel bi lezzet "yengeç bacağı"...Tüm yemekler ve özellikle bu ikisi gerçekten çok güzeldi. Yapan ellere sağlık!


Allah tekrarını nasip etsin ve en kötü günümüz böyle olsun be! Tatil tadında günler diliyorum herkese...