O kadar çok isterdim ki oruç tutmayı ben de büyükler gibi...Ramazan gelmeden günler önce başlardım annemi yemeye:
"annee, ne zaman kalkacaktık safura, yarın gece mi, off çokmuş daha"
Safurdu benim için gece kalkmalarının adı...
Uykunun en güzel yerinde bi bakardım annem uyanmış, sofra hazır.
" Ne o, yoksa beni uyandırmayacak mıydın? ya kendim uyanmasaydım anne?"
"Hayır daha erken diye uyandırmadım, daha anca geldi vakit kızım..."
Çay mutlaka, tok tutsun diye haşlanmış patates, peynir, zeytin, bazlama, gözleme...Ne varsa evde kahvaltılık, ağır bişey tüketilmezdi bizde geceleri.
Tıka basa bol su içip yatmalar.
Annem uyumazdı, gözümü aralar bakardım, namaza durmuş yada elinde tesbih, dilinde duymaya alıştığım hep aynı dualar...
Ertesi gün öğleye varmadan acıkma halleri ama delikanlı ayakları...
Annem yemek yaparken "tadına bi bak bakalım, sen çocuksun bozulmaz orucun" derdi, nasıl da inanırdım. Bakardım tadına.
"Anne kaç gün oldu benim sayalım mı?"
İmsakiyede tutulan oruçların üstünü çizmeler...
"Seninki tekne orucu, öğleye kadar tutacaksın sen..."
Hurma, tarhana çorbası, atılan topla irkilmelerim hatta biraz da tırsmalarım her defasında, birlik, bereket, komşuyla pişen aşı paylaşmalar, mis kokulu fırından yeni çıkmış top atılsa da yesek diye gözünün içine baktığım pide, ilk kaybım dedem, henüz anlamını kavrayamadığım ölmek duygusu...
Eğer niyetli değilsen dışarıda iken ağza lokma koymamak, su bile içmemek, saygıdan...
Çoook özlemişim o çocuğu ben...
Keşke bir saatliğine olsa gidebilsem o günlere, bir saatçik koklayabilsem anneciğimi, o havayı...Yok artık çünkü o havalar burada. O tat yok artık bu ramazanlarda. Yine çok heyecanlıyım bu her yerinden bereket ve iyi duygular fışkıran ay geliyor diye ama...
Çocuk olmak lazım galiba...
Bugünü, yarını düşünmemek...
Oyun oynamak gece yarılarına kadar sokakta acıkmadan susamadan, hoplamak, zıplamak, en çok da peynir çalmak dolaptan...
Anneye sitem edip durmak boş yere, sonra da boynuna dolanmak hep bir kabul edilişle...
" Dedenin yanında çok yeme annem, doymuş gibi yap ben sana mutfakta yediririm" leri anlamaya çalışmak...
Yemek tarifi niyetiyle oturdum bilgisayarın başına ama olmadı, bu saatten sonra olamayacak artık, biraz kendimle başbaşa kalmam gerek.
Hayırlı Ramazanlar olsun herkese...
Çok güzel bir yazı paylaşmışsınız,çok duygulandım.İnsan o günlerin kıymetini şimdi anlıyor,çocuklarımız maalesef bu duygulardan yoksun yetişiyor.Ama herşeye rağmen Ramazan'a yetişebilmek çok güzel bir duygu,inşallah bu mübarek ayın hakkını verenlerden oluruz,sevgiler...
YanıtlaSilAmin, inşallah.güzel yorumunuz için tesekkür ederim.
YanıtlaSilen büyük derdim o zaten, çocuklarımız bu duygulardan biraz nasiplensin, onlara güzel örnek olabilelim.
Hayat çocuklara güzel galiba, herkese kendi çocukluğu güzel geliyor.
YanıtlaSilBizim birlikte büyüdüğümüz alışkanlıklardan yoksun büyüyor şimdi ki nesil, ama dilerim bizim yaşımıza gelip geri dönüp baktıklarında kendi çocukluklarını bizler gibi neşeyle,mutlulukla hatırlarlar...
çocukluk deyip geçtiğimiz şey o kadar önemli ki. insan hayatı boyunca aynı çocuğu taşıyor içinde...benim de kızım için tek istediğim bu, çok mutlu bir çocuk olsun...
SilGüzel bi yazı olmuş insanı maziye götürüyor.
YanıtlaSilHayırlı Ramazanlar bu arada.
Ben de bloguma beklerım :)
ben de gelirim ne demek....
Silhayırlı ramazanlar size de, tesekkürler
ayy ayyy blogunuzu ilk bu postu görerek keşfetmiş olmak ne güzeeel çocukluğumuza ve evimizde benzeri telaşları heyecanları yaşadığımız o günlere gittim... izlemeye aldım artık takipteyim sevgiler
YanıtlaSiltesekkür ederim sevde içten yorumun için.
Silbu vesile ile tanıştığımıza sevindim,hayırlı ramazanlar...