19 Eylül 2012 Çarşamba

Naz' lı 3. tatilimiz, Misya Turu

Bu yıl eşimin işi ile ilgili bazı özel nedenlerden, daha doğrusu birtakım belirsizliklerden dolayı dilediğimizce bir tatil programı yapamadık. Son anda "tamam, tamam hadi orası olsun" deyip seçtik gitti. Ama güzel oldu, güzel geçirilen bir 20 gün tüm yılın yorgunluğunu aldı götürdü üzerimizden. 
ETS tur ile Kuzey Ege( misya ) turuna katıldık. İlk geceden bi miktar beklettik diğer yolcuları. Ertesi gün açılacak olan Kartal- Kadıköy metro açılışının azizliğine uğradık. Kucağımda uyuyan Naz' la otobüse bindiğimi gören tur kafilesi eminim o anda "eyvah, yandık, arabada bebek var!" nidalarını basmışlardır. Ancak tur süresince herkesten bol bol övgüler ve maşallahlar alındı bu konuda. Naz' dan bu konuda biz zaten emindik, diğerleri de bunu yaşayıp görmüş oldular. Gezmeyi, hareket halinde olmayı, yeni yerler, yeni insanlar ve yeni şeyler keşfetmeyi annesi ve babası kadar çok seven kızım büyük insanlar gibi gezilere, tekne turlarına katıldı, rehberi saygıyla dinledi, tarihi turistik mekan, deniz, göl neresi varsa gezip görüp tadını çıkardı.

Gezimiz Foça' yla başladı, Dikili, Ayvalık, Bergama, Cunda, Assos, Bozcaada, Ayazma,  Çanakkale, Şehitlikler, Truva, Tekirdağ ile devam etti.  Hepsi de gerçekten çok güzel yerler olmakla birlikte benim aklım sanırım en çok Cunda ve Bozcaada' da kaldı. Hele ki Cunda' da gördüğüm o deniz ürünlü mezelerin, balıkların hiçbirini daha önce başka bir yerde görmedim. Bol bol alışveriş, magnet koleksiyonuna yenilerini eklemece, nerenin nesi meşhursa çantaya doldurmaca... Bayılıyorum yerel ürünler, farklı farklı hatıralar alıp evimi onlarla doldurmaya. 

İlk duraklarımızdan biri, Şeytan sofrası. Şeytanın ayak izinin olduğuna inanılan yer.


Ayvalık' ta tekne turu öncesi Ayvalık tostu yemeden olmazdı.


Bergama' da acrapole teleferikle çıkarken. Çıkışta oldukça tırstım her zaman olduğu gibi.


Teknede mışıl mışıl uyuyan beyaz kelebeğim...


Naz babasıyla tur rehberimiz Fırat' ı pür dikkat dinlerken...


Ayazma' daki tıklım tıklım dolu, muhteşem balık restoranı. Yemeye doyamadığım mezeler ve ille de kabak çiçeği dolması...


Bozcaada' nın birbirinden güzel lezzetleri: sakızlı bademli kurabiyesi, şarabı, ekmeği, domates reçeli, sakız reçeli, bi de gelincik şerbeti... Allahım nasıl güzel bir aroma çıkmış o narin, o kiskibar çiçekten anlatamam. İnsan içtikçe kendini prenses falan sanıyor, adıma o asil ve kırılgan çiçekten uğraşıp didinip şerbet yapmışlar diye.


 Naz Truva atını incelerken..."Vaaay ne büyükmüş, annemle zor çıktık merdivenlerini, daracıktı, bi de kalabalık ki sorma!"


Naz' ın turdaki en yakın arkadaşı, Ekinsu! Naz 12 yaşındaki Ekinsu ile o kadar iyi anlaştı ki, şimdikilerin tabiriyle kanka oldular.


Üstteki Bozcaada' nın meşhur domates reçeli. Güzel ama bence alt resimdeki gelincik reçelinin hakkı yeniyor. O daha da meşhur olmalı! Enfes.



Feribottan denizi izleyen, manzaraya ve dolaşıp durmaya doyamayan Naz kız. Bir de ailecek çömelelim lütfen. Yolculuğun üçte birini sevgili kızımız sayesinde çömerek geçirdik...


Gezimizin İstanbul ayağında bizi evlerine misafir eden, tee 12 yıllık arkadaşım Güler ve kız kardeşi Betül. Sağolsun Betül bize epey refakat etti, bütün nazımızı çekti, bol bol gezdirdi bizi, Naz' ın kankalarından kendisi. Bir de Nezaket Teyzem var, ellerinden öperim, kanaviçeye başlama sebebim. Bu ara boşladım ama tekrar döneceğim, bayıldım ben bu işe! 


Vee son ayak, Didim ayağı. Naz' ın babaannesi, dedesi ve Mavişehir sitesinde güneşin muhteşem batışı...Sonra da midye dolma partisi....




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız benim için çok değerli ve önemli. Her yeni fikrin, görüşün, düşüncenin bana katacağı birşeyler mutlaka vardır. Hepinize teşekkür ederim.