30 Ekim 2013 Çarşamba

Baklava yufkasında tahinli çıtır rulolar

Kuru baklava gibi bişey bu, nefis!
Günlerce de aynı tazelikte kalabiliyor ve aynı tatta...
Yapması da zor değil, tek şart hızlı hareket etmek, aksi takdirde baklava yufkasının kuruması saniyelik iş. Kurumaya izin vermeden ivedilikle hazırlamak lazım ruloları...


Bu tarifi henüz Naz' a hamileyken çalıştığım okulda yemiştim, kendisi aynı zamanda şimdiki okulum da olur niye öyle dediysem...Naz' dan sonra ücretsiz izin falan derken arayı epey açmış olmamdan herhalde...
Hülya hocam yapmıştı, hem tahinli, hem de haşhaşlısından. İkisi de çok güzeldi ama tahinli bir başkaydı vesselam.
O tarihlerde ve daha sonraları çok sık olmasa da fırsat buldukça başına geçtiğim bir tariftir.

  • baklava yufkası
  • 1 su bardağı zeytinyağı
  • 1 su bardağı tahin
  • 1 kase toz şeker
  • üzerine pudra şekeri
  • 1 kase dövülmüş ceviz
Özellikle bayram tatili sırasında Denizli' ye giderken, Kale' de uğradığımız o muhteşem doğal ürünler satan dükkandan aldığımız çifte kavrulmuş nefis tahinle bu tatlının daha da güzelleşeceğine eminim. Memleketimde her yerin ayrı bir güzelliği ve ayrı bir tadı var. Tatil dönüşü dolan taşan arabamız mesela, bolluk bereketle dolu, herkes bişey eklemek istiyor Marmaris' e giden yola...Zevkle kabul ediyoruz biz de! Tarhana, köy bulguru, salçalar, erişte, hiçbişeylere değişmeyeceğim zeytinyağımız, inciri, üzümü, zeytini derken...Kışlık erzak toplanıyor yavaş yavaş. Yolda gelirken eve dönen tüm araçlara bakıyorum, hepsinin hali aynı, herkes yüklemiş memleketinin tuzunu, biberini, düşmüş yola.


Tahinle zeytinyağını bir kapta güzelce karıştırın.
İlk yufkayı tezgaha serin ve bir fırça yardımıyla yufkanın heryerine yağlı karışımdan sürün. Üzerine toz şeker serpin. Üç katı da bu şekilde hazırladıktan sonra en üst kata ek olarak bir de ceviz serpiştirin ve çok sıkı olmayacak şekilde uzun kenarından yufkayı sarmaya başlayın. Bitirdiğinizde iki parmak kalınlığında verev şeritler kesin ve yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine yerleştirin. Tüm yufkaları, daha doğrusu yapabildiğiniz kadarını, çünkü baklava yufkası çok bereketli oluyor, ben ancak yarım paketi kullanabiliyorum bu iş için. Evet tüm yufkaları bu şekilde tamamladıktan sonra kalan yağlı karışımı da ruloların üzerine fırçayla sürün ve önceden ısınmış 180-200 derece fırına yerleştirin.
20 dakika kadar sonra üzeri istediğiniz miktarda kızardığında fırından alın. Soğumasını bekleyin ve üzerine pudra şekeri serpin.
Çıtır çıtır, doya doya tüketin.

24 Ekim 2013 Perşembe

Kış hazırlıkları 6: Kırmızı lahana ve salatalık turşusu (kornişon)

Ben hayat boyu "ay, yok, ben salatalık turşusu yemem, hiç sevmem! " deyip kenara çekilenlerdendim.
Nerde karşıma çıksa ayıklarım, iterim elimin tersiyle. Yani şöyle kütür kütür olmadıkça, tazecik sirke tadı arkadan çaktırmadan gelmedikçe ne anlamı var onu yemenin...Ağzımın tadını bozmadım ben de yıllardır kolay kolay...


Amaaa, günün birinde " Nazcığım çok seviyor, e Serdar da sever, yapayım bulunsun" diyerek 2 kilo kadar kornişonu alıp bastım kavanoza. 15 gün kadar sonra açtık kendisini ve ilk kavanoz bu akşam itibariyle tükendi. Yalnız evdeki iki kişiyle değil, benim de yoğun katkılarımla tükendi o salatalıklar bu kez! Çok sevdim çok!
Ve yine dayanamayıp, kavanoza biraz da kırmızı biber tıkıştırdım, nefisss!


Aynı şekilde bir de kırmızı lahana turşusu kurdum bu yıl ilk kez. Onun da çok güzel olduğunu söyleyen sayın meslektaşım Sevin Hoca' mın damak tadına güveniyorum. Kendisi çok övdü bu turşuyu, ben de hemen akabinde denedim. Yalnızca suyunun bile muhteşem olduğunu söyledi, biz henüz bu turşu  yoğunluğunda sırayı ona getiremedik, ama şimdilik pırıl pırıl ve çok güzel duruyor.
Yapmanız gereken tek şey dış yapraklarını soyup güzelce yıkadığınız lahanayı çok inceltmeden, orta kalınlıkta doğramak, sonra da gelsin sirkeli su...
İkisinin de yapılışı aynı daha öncekiler gibi, acı biber turşusu kurduğum usül. Buradan görebilirsiniz.
Yukarıda görüldüğü üzere salatalıklar kavanoza tıka basa doldurulmalarına rağmen ikinci gün fotoğraftaki şekli alarak yukarı çıkma eğilimi gösterdiler. Bunun nedeni olarak boyutunun sirke ile küçülmesi olduğunu düşünüyorum. Yada herşeyi bu kadar çok düşünüyor olmak istemiyorummm...



20 Ekim 2013 Pazar

Kuzu incik kebabı

Pilavı çok seviyorum, etli pilavı daha da çok...
Bu nefis ve pratik tarif de tam da bugünlere yakışır türden, bi yapın deneyin lütfen. Elde ettiğiniz etsuyu bile o kadar lezzetli oluyor ki, nereye kullanacağınızı bilemiyorsunuz...



  • 4 tane kuzu incik
  • 2 yemek kaşığı tereyağ
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • tuz, karabiber
  • 1 tane kuru soğan
Düdüklü tencerenize tereyağını ve salçayı koyun. Ardından kuzu incikleri yerleştirin ve güzelce mühürleyin.
Bir tarafını iyice mühürleyip kızarttıktan sonra diğer tarafını çevirin ve kızarmasını sağlayın. 
Her yeri kızaran inciklerin üzerine 3-4 bardak su ve kabuğunu soyduğunuz bütün soğanı ekleyin ve kapağını kapatıp pişmeye bırakın. 
30-40 dakika arası (düdüklünüzün durumuna göre) güzelce piştikten sonra ocaktan alın. 
Etler zaten tuttuğunuz anda kemiğinden ayrılacaktır, fazla uğraşmanıza gerek kalmayacak. 
Yaptığınız nefis tereyağlı pilavın üzerine çok yakışacak ve afiyetle tüketilecektir hiç kuşkunuz olmasın.
İzlediğim programda içinden soğanı çıkartıp pilavını bu suyla pişirdi, aklınızda bulunsun. 

Okuduğunuz yazı, herşey seninle güzel' in 200. yazısıdır. Sabırla, zevkle ve hep özlemle, ve hep zaman yaratmaya çalışarak...Teşekkürler her geçen gün burayı yeni keşfeden ve yazılarımı özenle takip eden herkese... Sizi seviyorum...

"Bayram" deyince ben, susamadım bir türlü...

Bayram Kurban Bayramı olunca "en çok tıklananlar" da ilk sıraları etli kebaplar, kokoreçler, kuzu gömleği dolmaları almış...
Çok şükür bir bayrama daha erdik ve geride bıraktık bile...Bayramlarla ilgili olan düşüncelerime girmek bile istemiyorum şu an, zira ne çocukluğumda, ne de gençlik yıllarımda çok da hoş bayramlar geçirmedim hiç...Eksikti hep...Herşey... Annem varsa babam yoktu, babam varsa annem...Babaanne, dede, anneanne, hala, teyze, amca, dayı, kuzen...Hepsinden çokça vardı ama hiç yoktular, hiç olmadılar, hiç...Nefret ettim bayram sabahlarından o yüzden, o yalnızlıktan, o tek başınalıktan, yalnızca annenle bir yerlere gidecek olmaktan yada gidecek bir yer olmamasından...Sabırla bekledim hep 2. gününü, 3. gününü adı bayram olan o mutsuz yalnız günlerin...Üçüncü gün de sona erdi mi mutluluktan kanatlanıp uçasım gelirdi. Çünkü bir kez daha bağırır, delicesine haykırır bayram sabahları yüzünüze tüm yalnızlık ve çaresizliğinizi, tokat olur, yağar bir kez daha...
Bugüne gelince, kimseyle hesaplaşmalarım yok artık, affettim, geride bıraktım herşeyi, bunu önce kendim için yaptım, çünkü onca ağırlıkla yaşanamazdı. Annemin ölümüydü herkesin kafasına dank! eden, herkesi pişmanlık dolu, yaşlı gözlerle ve vicdanlarıyla başbaşa bırakan...O gün bugün herkes yanımda, lakin neye yarar en sevdiğim çok uzaklardayken...
Bayram ziyaretine gittiğimde teyzelerimde görmeye çalışıyorum annemi, itiraf ediyorum. Kardeş ne de olsa, benziyor illaki bir bakışı, tebessümü, elleri, kelimeleri, çocuk halleri...Görmeye çalışıyorum ve yakaladığım birkaç an beni rahatlatıyor. Fotofraflarını çekip beynime kaydediyorum hepsini...
Kaç kişi anlamıştır bu anlattıklarımı bilemiyorum, belki de çok saçma değil mi?...
Annelik gibi bişey bu işte, yaşamayan anlamıyor malesef!
Yazının 3. cümlesinde hiç girmeyeceğim bayram muhabbetine deyip ardından bu yazılanlar da ne?...
Neye niyeet, neye kısmet...
Bu yazının kaderi de bu kadarmış, yeni bir tarif değilmiş neticesi.
Geçmiş bayramlarınız kutlu olsun efendim...

9 Ekim 2013 Çarşamba

Yumurtalı taze fasulye

Bazen bir kase ayıklanmış nar, kuruyemiş dolu bir tabak bazen yada "annem evde kendisi kuruttu öğretmenim!" mesajıyla ikram edilen, cidden evde kurutulmuş ve çok lezzetli kuru meyveler...
"annem sizin için hazırladı" ya da "bunu da size gönderdi öğretmenim" diyen tatlı diller...
En beğendiği çikolatadan size de ayıranlar, neşe katanlar ömrünüze, yüreğinize...
Ne geldiği, ne kadar geldiği değil önemli olan, bir üzüm tanesi de olsa paylaşılan, paylaşılası olması, o kalpten size düşmesi güzel, çok güzel...
Paylaşmak değer vermektir çünkü. Çocuklar herşeyini paylaşırlar öğretmenleriyle...Evde olanı, canını sıkanı, yeni alınan ayakkabısını, tokasını, acısını bazen de, çok üzüntüsünü, mutluluğunu ve de...
Bugün tenefüste bir an "çok alıştım ben bu keratalara yahu, seneye kocaman olup mezun mu olacaklar bu bıdıklar şimdi...." diyerekten türlü düşünce geçti zihnimden. Hemen dağıttım o hüzün dalgasını...
Zaten bu ara sınıfımızda epey üzücü olaylar yani kazalar yaşadık bu sıra art arda ve beni fazlasıyla sarstı yaşananlar. Unutup olağana alışmam epey zamanımı aldı. Kimseciklere bişeycikler olmasın ne olur!
Anneliğin öğretmenliğime çok şey kattığını düşünüyorum, zira iki Melike arasında oldukça fark görüyorum. Pek çok anlamda...
Fazla duygusal bir yengeç insanı olaraktan burada bu konuyu noktalamayı gayet gerekli görüyorum kendime.
Bunların yanı sıra ezber bozup, farklı yemek deneyimlerine her daim devam eden ben, yeni ve leziz bir fasulye yemeği daha buldum kendime. Evden de onay alınca hemen paylaşayım istedim, mevsimi geçmeden.



  • Yarım kg taze fasulye
  • 2 yumurta
  • 1 tane kuru soğan
  • zeytinyağı
  • kurutulmuş biber
  • tuz, karabiber, pulbiber
  • yarım tatlı kaşığı biber salçası
Orjinal tarif sofra dergisinin son sayısına ait. Ben içine kuru biber ve salça ekledim yalnızca, güzel oldu...Nazillili damarım işte, illaki kuru biberi ekleyecek bir yer bulurum...
Fasulyeyi ayıkladıktan sonra küp şeklinde doğrayıp bir tencerede yumuşayana kadar pişirin.
Suyunu süzün ve bir kenara alın.
Bu arada küp doğranmış soğanı yağda kavurun. Üzerine kuru biberleri ve salçayı da ekleyin. Fasulyeyi de ekleyip biraz kavurun.
Bir kasede yumurta ve baharatları çırpın. Pişen fasulyenin üzerine gezdirip karıştırın.
Yumurtalar da pişince sıcak sıcak servis edin. Ben yanına domatesli pilav yaptım bir de...Çok mu güzel oldu?..Çokkkk....Acı severseniz pulbiberi bol tutun derim yada kuru biberleri acısından seçin mutlaka!


4 Ekim 2013 Cuma

Kuru meyveli kek (yoğurtlu, sirkeli )

Bazen böyle oluyor, sırada bekleyen onlarca tarif beklemeye devam ederken, damakta kesin bir iz bırakan, o her ne ise, birden diğerlerinin önüne geçiveriyor. Bu tarif mesela, aslında fotoğrafları da o kadar başarılı değil. Ki zaten doğru dürüst fotoğraf çekmeye vakit bile bırakmadı bu kek, akşam yapıldı, ertesi akşama dayanamadı...Kalan 4-5 dilimle idare ettik son anda görselini yakalamak adına. Onlar da bu çekimin ardından...
Şimdilerde kendisinden taze meyveyle, buzluktaki vişnelerimle yeni bir tarif üretmeye hazırlanıyorum. Çok sevdik kendisini çok...
Bizim evdeki meyve sevgisi malum...Kurusu da tazesi de pek bi seviliyor evdeki bayanlar tarafından! Erkeğimizin o taraklarda pek bezi yok....


Kaynak: cahidejibek

  • 3 yumurta
  • 1 su bardağı şeker
  • 125 gr tereyağ
  • 1 su bardağı kıvamlı yoğurt
  • 1 tatlı kaşığı sirke
  • 1 su bardağı kuru meyve
  • 2 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • üzümler için, 1 yemek kaşığı nişasta
  • keke kalıbı için, 1 çay bardağı kadar susam
Yumurta ile şekeri beyazlaşıncaya kadar çırpın.
Yoğurt, eritilip ılıtılmış tereyağı ve sirkeyi ekleyip karıştırın.
Un ve kabartma tozunu da eleyerek ekleyip karıştırın.
Ayrı bir kapta kuru meyvelerinizi nişastaya bulayın. Ben kuru meyve adına ne varsa kullandım, ayva, elma, portakal kabuğu...
Kek kalıbını tereyağı ile yağlayıp, her yerini güzelce susama bulayın. Orijinal tarifte susam için olmasa da olur demiş ama, bence olmazsa olmaz...O derece...


Hamurun yarısını kalıba dökün, kalan yarısına kuru meyveleri ekleyip onu da dökün üzerine. Böylece meyveler de asla çökmüyor dibine. Sonra hafifçe karıştırabilirsiniz belki, ben onu dahi yapmadım. Her zaman yaptığım gibi tezgaha vurarak kalıptaki havanın çıkmasını sağladım sadece....
170 derece önceden ısınmış fırında üzeri kızarana kadar, kızarmaya başladıktan sonra ısıyı 150 dereceye düşürebilirsiniz. Bu şekilde 20-25 dakika daha pişirdikten sonra fırından çıkarın. Ilımasını bekleyip servis yapın.